Dijital Dikkat Dağınıklığı Nasıl Azaltılabilir: Orta Çağ Keşişlerinden Tavsiyeler – Jamie Krainer

/
4141 Okunma
Okunma süresi: 6 Dakika

Orta Çağ keşişleri konsantre olmakta güçlük çekiyorlardı ve konsantrasyon onların hayat boyu işleriydi! Teknolojileri elbette bizden farklıydı ama dikkat dağınıklığı hakkındaki endişeleri değildi. Bilgiyle aşırı yüklü olmaktan ve en sonunda bir şey okumaya koyulduklarında bile, sıkılmalarının ve başka işe dönmenin ne kadar kolay olduğundan yakınıyorlardı. Pencereden dışarıya göz atmaktan veya sürekli saati kontrol etmekten (onların zamanında Güneş saat işlevini görüyordu) ya da Tanrı’yı düşünmeleri gerekirken yiyecek veya seks hakkında düşünme tutkularından şikayetçiydiler. Hatta rüyalarında dikkatlerinin dağılmasından bile endişe duyuyorlardı.  

Bazen, zihinlerini uzaklaştırdığı için iblisleri suçluyorlardı. Bazen de vücudun temel güdülerini suçladılar. Ama esas sorun beyindi: doğası gereği diken üstünde olan bir şey. Düşünme hakkındaki fikirleri yüzyıllarca keşişleri etkileyen John Cassian bu problemi çok iyi biliyordu. Zihnin “rastgele saldırılardan etkileniyor gibi görünmesinden” yakınıyordu. “Sarhoş gibi dalıp gidiyordu.” Dua ettiği ve şarkı söylediği zaman bile başka bir şey hakkında düşünebiliyordu. Okuma esnasında gelecek planlarına veya geçmiş pişmanlıklarına yolculuk edebiliyordu. Ciddi konsantrasyon gerektiren zorlu fikirler bir kenara – kendi eğlencesine bile odaklı kalamıyordu.

Bu 420’li yılların sonuna doğruydu. Eğer John Cassian akıllı telefon görmüş olsaydı bizim bilişsel krizimizi anında tahmin edebilirdi. Ancak bunun yerine onun aklı başka bir yerdeydi. Cassian, Avrupa ve Akdeniz’de Hristiyan manastır topluluklarının çıkış yapmaya başladığı bir zamanda yazıyordu. Bir asır önce, sofular çoğunlukla yalnız yaşıyorlardı ve komünal girişimler için yeni heves, manastır planlamasında da yeni bir hevese yol açmıştı. Bu yenilikçi sosyal alanların keşişlerin işlerini nasıl yapacakları hakkında kılavuz olduğu zaman, en ideal biçimde işlediği varsayılıyordu.

Onların işi, her şeyin üstünde, ilahi iletişime odaklanmaktı: okumak, dua etmek ve şarkı söylemek ve Tanrı’yı anlamak için çalışmak, kendi ruhlarının ve onları destekleyen insanlarının ruhlarının sağlığını artırmak için. Bu keşişler için meditasyon yapan beyinler huzurlu olmamalıydı. Enerji yüklü olmalıydı. Konsantrasyonu tanımlamadaki favori kelimeleri Latince tenere’den geliyordu, bir şeye sıkıca tutunmak. İdeal olan ise mens intentus idi, her zaman ve aktif olarak hedefine ulaşan bir zihin ve bunu başarmak, vücutlarının ve beyinlerinin zaaflarını dikkate almak anlamına geliyordu ve de onları terbiye etmek için çok çalışmak.

Bu stratejilerin bazıları zordu. Örneğin feragat etme. Keşişler ve rahibeler birçok insanın hoşlandığı şeyleri terk etmek zorundaydı – aile, eşyalar, işler, günlük oyunlar – yalnızca bireysel haklarını aşındırmak için değil, aynı zamanda dua ederken profesyonel yaşamlarında bu şeyler tarafından kafalarının karışmamasını sağlama almak için. Manastır teorisyenleri zihnin dolaşmaya çıktığı zaman genellikle yakın zamandaki aktivitelere yönlendiğini gözlemledi. Bağlılıklarını ciddi şeylere yönelt, böylece dikkatin için rekabet eden daha az düşünceye sahip olacaksın.

Kısıtlama, psikolojik seviyede de iyi sonuç vermeliydi. Antik Çağ’ın sonunda ve Orta Çağ’da zihin ile beden arasındaki ilişkiye dair birçok teori vardı. Birçok Hristiyan bedenin bitmek bilmez yiyecek, seks ve rahatlık arzusunun, zihni en gerekli işlerden alıkoyan düşkün bir yaratık olduğu konusunda hemfikirlerdi. Bu bedenin göz ardı edilmesi anlamına gelmiyordu, yalnızca kontrol edilmeye ihtiyacı vardı. Bu, tüm keşiş ve rahibeler için manastırcılığın 4. yüzyıldaki başlangıcından itibaren, ılımlı bir diyet ve seksin yokluğu anlamına geliyordu. Birçoğu diyete düzenli çalışmayı da ekledi. İster fırıncılık, çiftçilik ya da ister dokuma olsun, bedenlerinin hareket ettiği zaman odaklanmanın daha kolay olduğunu keşfettiler.

Bugünün insanına garip gelebilecek hayali resimlere dayanan çözümler de mevcuttu. Bellek ve meditasyon yetenekleri geliştirmek için manastır eğitimin bir kısmı çizgi filmvari bilişsel figürler oluşturmayı öğrenmeyi de barındırıyordu. Beyin; renk, kan, seks, şiddet, gürültü ve ateşli jestler gibi uyaranları seviyordu. Asıl zor olan avantajlarını ele geçirmek için haz ve tercihlerini kabul etmekti. Yazarlar ve sanatçılar, iletmek istedikleri fikirleri barındıran etkileyici öyküler yazarak veya grotesk figürler yontarak ayak işinin bir kısmını halledebilirlerdi. Ancak eğer bir rahibe duyduğu veya gördüğü bir şeyi öğrenmek istiyorsa materyali, zihninde tuhaf animasyonlar dizisine yalıtarak bu işi kendi yapardı. Belleksel cihazlar ne kadar tuhafsa o kadar iyiydi – tuhaflık, onlara “göz atmak” için geri döndükleri zaman, onları daha kolay hatırlanabilir ve düşünmek için daha büyüleyici kılardı.

Diyelim ki burçlar kuşağını öğrenmek istiyorsunuz. Thomas Bradwardine (14. yüzyıl üniversite öğretmeni, teolog ve de İngiltere kralı 3. Edward’ın danışmanı) parlak, kırmızı bir boğayı testislerinden tekmeleyen, altın boynuzlu, ışıl ışıl, beyaz bir koç hayal etmenizi tavsiye eder. Boğa şiddetli şekilde kanıyorken önünde göğsünü yarıyormuşçasına korkunç bir doğumla ikizleri doğuran bir kadın olduğunu hayal edin. İkizler ortaya çıktığında, onları kıstıran ve ağlamalarına sebep olan korkunç bir kırmızı yengeçle oynuyorlar. Bu böyle devam ediyor.

Konsantrasyon için daha gelişmiş bir yöntem, okuma ve düşünme esnasında detaylı zihinsel yapılar inşa etmekti. Rahibeler, keşişler, vaizler ve eğittikleri insanlar her zaman işlemekte oldukları materyali görselleştirmeye teşvik ediliyorlardı. Dallı bir ağaç veya ince ince tüyleri olan bir melek – ya da (12. yüzyılda bu stratejiye etkileyici bir kılavuz yazan) St. Victor’lu Hugh’a göre kainatın kalbinde çok boyutlu bir sandık – karmaşık bir materyali sıralı bir sisteme dönüştürmekte şablon olarak kullanılabilirdi. Şekiller, fikrin aslına hemen hemen aynı olarak karşılık getirebilirlerdi. Örneğin Hugh, cennetteki yaşam ağacının yerini alan bir sandıktan yükselen bir kolon hayal etti, yükseldiğinde dünyayı sandıktan kuşaklar öncesine ve gökkubbeye bağlayan. Veya bunun yerine; resimler, bir metni veya konuyu yansıtan bir ağacın  (örneğin, “Doğal Hukuk”), sekiz ana konseptine bağlı 64 farklı fikri yansıtan sekiz dalın ve her dalda sekiz meyvenin bulunduğu  organizasyonel gösterimler olabilir.

Mesele bu resimleri parşömene dökmek değildi. Zihne, fikirlerini mantıklı bir yapıya bölümlerken estetiksel açıdan ilginç şekillere olan düşkünlüğünü dindirmek için karalayacağı bir şey vermekti. Ben üniversite birinci sınıf öğrencilerine Orta Çağ bilişsel tekniklerini öğretiyorum ve bu sonuncusu açık ara en sevdikleri. Karmaşık zihinsel aygıtlar inşa etmek, onlara diğer dersler için öğrenmeleri gereken materyalleri organize etmek – ve bu süreçte analiz etmek için – bir yol sunuyor. Ayrıca, süreç elle tutulur ve sürükleyici hissettiren bir şey ile beyinlerini meşgul tutuyor. Konsantrasyon ve kritik düşünme, bu yöntemle daha az sıkıcı bir iş gibi ve daha çok bir oyunmuş gibi hissettiriyor. 

Fakat dikkat edin: konsantrasyon problemi kendini tekrar eden bir problem. Dikkat dağınıklığını önlemek için her strateji, dikkat dağınıklığından kaçınmada yeni stratejiler gerektirir. Cassian en basit tavsiyelerinden birini verirken – beyninizi dizginlemek için sürekli bir ilahiyi tekrar edin – ne ile karşılaşacağının bilincindeydi. ‘Peki bu mısrada nasıl sabit kalalım?’ diye sorabilirdi keşişler. Dikkat dağınıklığı ve ondan tam anlamıyla kaçınılabileceği hayali eski bir sorun. 1600 yıl önce de en az günümüzdeki kadar hakkında düşünülebilecek heyecan verici şeyler vardı. Bazen zihni ürkütüyordu.

Kaynak:

Jamie Krainer, “How to reduce digital distractions: advice from medieval monks”, Aeon, 24 Nisan 2019, Editör: Sam Haselby, https://aeon.co/ideas/how-to-reduce-digital-distractions-advice-from-medieval-monks (erişim: 27 Temmuz 2019), çev. Can Kalender.

Boğaziçi Üniversitesi'nde Dilbilim öğrencisi. İlgi alanlarını dilin kökeni, evrimsel psikoloji ve ahlak psikolojisi oluşturuyor. Felsefe özelinde ise zihin ve ahlak felsefesi ile ilgileniyor.

2 Yorum

  1. Sevgili Can metni Türkçe’ye çevirirken özne-yüklem ilişkilerine daha çok dikkat etmen gerekiyor. Pek çok yerde akıcılık bu sebepten ötürü bozulmuş. Elbetteki emeğine sağlık. Durmak yok devam.

    • Merhaba, öncelikle yorumunuz için teşekkürler. Çeviriyi gözden geçirdim ve bahsettiğiniz sorunlarla karşılaşıp bunları düzelttim. Sonraki yazılarımda da tavsiyenizi aklımda bulunduracağım. İyi günler 🙂

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Taner Beyter- Gönüllü Ötanazi Hakkı

Sonraki Gönderi

Epistemoloji (Bilgi Felsefesi): Neyi, Ne Kadar, Nasıl Bilebiliriz? – Taner Beyter & Alican Başdemir

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü