Gazali: İslam’ın Altın Çağının Filozofu – Luke Dunne

Gazali, dünya tarihinin entelektüel açıdan en üretkenlerinden olan bir İslam tarihi döneminin en önemli filozoflarından, hukukçularından ve kelamcılarından biriydi.

/
1117 Okunma
Okunma süresi: 8 Dakika

Gazali, felsefenin dini düşünceyle ilişkisi konusundaki şüpheciliğiyle tanınır. Gerçekten de çeşitli felsefi argümanlara yönelttiği ve kendisinin de reddiyeler olarak adlandırdığı eleştirileriyle ünlüdür. Bununla beraber, onun çalışmaları İslam’ın Aristotelesçiliği ve genel olarak felsefi yaklaşımları bütünleştirmesinin başlangıcına işaret etmiştir. Onun yaklaşımı o zamandan beri Müslüman kelamcılar arasında son derece etkili olmuş ve nihayetinde Skolastik felsefe ve genel olarak Avrupa düşüncesi üzerinde önemli bir etkiye sahip olmuştur. Onun akıl ve inanç arasında bir elçi olarak hareket etmesini sağlayan şey, gördüğü şekliyle dünyaya karşı felsefi yaklaşımın bazı aşırılıklarına karşı gösterdiği dirençti. Bu, bugün birçok Müslüman için onun düşüncesinin etkisini sürdürdüğü entelektüel roldür.

El Gazali: Siyasi Düşünceli Bir Düşünür

Gazali’nin hayatı, birçok Müslüman filozof ve kelamcı gibi, münferit bir tefekkür hayatı değil, zamanının siyasetini şekillendiren ve bu siyaset tarafından şekillendirilen bir hayat olmuştur. Günümüz İran’ında doğan Gazali’nin erken kariyeri onu hem Selçuklu Sultanı Melikşah’ın İsfahan’daki iktidar merkezinde hem de Halife’nin Bağdat’taki sarayında etkili bir konuma getirdi. Bu sonuncusuna 1091’de atanması büyük bir inanç değişikliğiyle aniden yarıda kesildi. Sufi geleneği olarak bilinen geleneğin bir parçası olan mistik ve genellikle daha çileci İslami metinler üzerinde çalışarak zaman geçiren Gazali, 1095 yılında Bağdat’tan ayrıldı. Geleneğe göre, Gazali Halife Sarayı’ndan ayrıldıktan sonra İbrahim’in Hebron’daki türbesinde dua etmeye gitmiş ve bir daha asla siyasi otoritelere hizmet etmeyeceğine ve onların okullarında ders vermeyeceğine söz vermiştir.

Bu duruşun ciddiyetine rağmen, Gazali on yıl sonra bu yemini bozar ve genel dinsizlik hissiyle ilgilenmesi ihtiyacını gerekçe gösterir. Bu son biyografik nokta, özellikle de diğer kaynakların Gazali’nin kendisini bir muhyî, yani her yüzyılda bir geleceği düşünülen Müslüman inancının yenileyicisi olarak gördüğünü bildirdiği düşünüldüğünde son derece açıklayıcı görünmektedir. Kısacası, Gazali’nin kendisini hem dünya tarihinde öneme sahip bir adam hem de bir entelektüel ve din âlimi olarak gördüğünü tahmin edebiliriz. Kendisini sadece Müslüman âlimler arasında hâkim olan teorik akımların ayrılmaz bir parçası olarak değil, aynı zamanda tüm Müslümanların inancı üzerinde etkili olarak görüyordu. Son tahlilde, bu rolün taleplerini daha geniş toplum ve siyasetin taleplerinden bir geri çekilmenin aksine onlarla yenilenmiş bir ilişki olarak anlaması Gazali’nin entelektüel ve manevi düşüncesini daha geniş bir şekilde temsil ediyor gibi görünmektedir. İslam dünyasındaki felsefi düşünceye yaklaşımı da bunu göstermektedir.

Felasife ile Mücadele

Gazali, büyük ölçüde, başta İbn Sina olmak üzere Müslüman entelektüeller arasında gelişen felsefe ilgisi ve pratiğine verdiği tepkiyle tanınır. Filozoflar (felasife) düşüncelerini öncelikle Aristoteles’in çevirilerinden geliştirmişlerdir. Gazali’nin felasifeye yönelik hareketle ilgili temel sorunu, rasyonel ‘burhan’ın, kaynağını kutsal kitap ve ilahi vahiy olarak alan teolojik bilgiden üstün olduğuna dair genel kanaattir. Gazali’nin bu burhanları reddiye iddiası göz önüne alındığında, Gazali’nin kendisinin bir tür felsefi araştırma değil, daha katı bir şekilde teolojik bir şeyle meşgul olduğunu varsayabiliriz. Ancak bu açık bir sorudur ve daha derinlemesine araştırılmaya değerdir. Gazali’nin felsefe yapıp yapmadığı ve eğer yapıyorsa ne tür bir felsefe yaptığı sorusu, onun iman ve akıl tartışmaları üzerindeki etkisini anlamak için merkezi bir öneme sahiptir.

Taklid ve Batıl Argümanlar

Gazali’nin üzerinde durduğu argüman, felasifenin burhanı taklitle, yani hareketin kurucularının öğretilerini tekrarlamakla karıştırdığıdır. Elbette, eğer felasife taklidi uyguluyorsa, o zaman fikirlerini destekleyen daha büyük bir rasyonaliteye sahip değillerdir, ancak sonuçlarını daha düşük bir kaynaktan çıkarmaktadırlar. Felasife tarafından ortaya atılan ve Gazali’nin çürüttüğünü iddia ettiği yirmi iddia vardır. Bunlar arasında, Gazali’nin sadece yanlış değil, aynı zamanda İslam’ın genel olarak anlaşılması ve kabul edilmesi için zararlı olduğunu iddia ettiği üç felasife iddiası vardır. Bunlar, Frank Griffel tarafından aşağıdaki şekilde özetlenen İbn Sina’nın felsefesinden üç öğretidir: “(1) dünyanın geçmişte bir başlangıcı olmadığı ve zaman içinde yaratılmadığı, (2) Tanrı’nın bilgisinin sadece varlık sınıflarını (tümelleri) kapsadığı ve tek tek varlıkları ve onların durumlarını (tikelleri) kapsamadığı ve (3) ölümden sonra insanların ruhlarının bir daha asla bedenlere geri dönmeyeceği.” Gazali bunların İslam’ın öğretileriyle çeliştiği görüşündedir.

Gazali’nin Metafiziği

Gazali’nin seçtiği üç iddianın ilginç yanı, burada dünyanın en temel ve en genel düzeyde araştırılması olarak tanımlayabileceğimiz metafiziksel iddialar olmalarıdır. Gazali’nin İslam’ın doğru bir şekilde anlaşılması için tehlikeli gördüğü şey, en soyut sorgulama düzeyinde yapılan hatalardır. Bu, bir inancın bedenine dair bir tür sistematik, hiyerarşik kavrayışa işaret eder. Varoluşun en temel yönleriyle ilgili olarak yapılan hatalar, inanç için bu iddiaların kendilerinin yanlışlığının ötesinde sonuçlara sahiptir. Bu türden metafizik argümanları çürütmeye çalışırken, Gazali’nin kendisinin de bu soruların kendilerinin önemli olduğunu kabul ettiğini ve böylece bilgiye yönelik bu yaklaşımı çürütme iddiasında olsa bile kendisini metafizikle ayrıntılı bir şekilde ilgilenirken bulduğunu, bu süreçte bir tür melez araştırma yöntemi – katı bir şekilde İslami ancak kendi içinde felsefi olan – oluşturduğunu görüyoruz.

İlahi Güç ve Sapkınlık

Bu üç iddianın da dolaylı olarak ilahi kudretle ilgili olduğunu belirtmek gerekir. Bu durum (2) ve (3) numaralı iddialar için oldukça açıktır – (2) ilahi bilgiye bir sınırlama getirirken (3) beden ve ruhun ilahi düzenlemesine bir sınırlama getirmektedir. Ancak (1)’de bu durum daha dolambaçlıdır; dünyanın zaman içinde yaratılmadığı iddiası genellikle Tanrı’nın zaman içindeki konumuna ve Tanrı da zaman içinde var oluyorsa, var olmadan önce bir zaman olup olmadığına ilişkin sorulardan kaçmak için ortaya atılır. Bu daha çok mantıksal bir sınırlamadır, ancak yine de Gazali’nin bu tür metafiziksel sorulara belirgin bir dini bakış açısıyla yaklaştığını görmek ilginçtir. Her şey göz önünde bulundurulduğunda, Gazali’nin yaklaşımı kendi türünde bir felsefedir – din felsefesinin özüdür. Gazali’nin en tehlikeli gördüğü felsefi iddiaların hiçbirinin pratikle, hatta sıradan inananların gündelik varsayımlarıyla bir ilgisi olmadığını gözlemlemek gerekir. Bunun nedeni, Gazali’nin büyük ölçüde felasifenin ahlaki duruşunu çok daha kabul edilebilir bulmasıdır.

Aristoteles’in Etik Anlayışının Uygulanması

Günümüzde yaygın olarak erdem etiği olarak adlandırılan Aristotelesçi etik yaklaşımı, Gazali’nin etik bakış açısı üzerinde son derece etkili olmuştur. Metafizik alanında olduğu gibi, Gazali nihayetinde sinoptik bir düşünürdür, yani ele aldığı bakış açılarını sentezleme eğilimindedir. Gazali’nin felasifenin metafiziğine yaklaşımı yine de zıtlaşmacıyken, onların ahlakına yaklaşımı genelde daha uzlaşmacıdır. Gazali’nin belirgin bir Müslüman ahlaki bakış açısını tamamlayıcı bulduğu bir dizi Aristotelesçi pozisyon vardır. İlk olarak, Müslümanların öykündüğü kişinin peygamberden başka hiç kimse olmaması gerektiği yönündeki görüşü, bir kişinin nasıl biri olduğunun ahlak kurallarını formüle etme girişimimiz kadar, hatta ondan daha fazla, ahlak formülasyonumuz için önemli olduğu görüşüyle açıkça uyumludur.

Arzuları Disipline Etmek

Gazali, bize zarar verebilecek arzu ve diğer dürtülere yönelik Aristotelesçi yaklaşımı da onaylar. Bu dürtüleri ortadan kaldırmak bir seçenek değildir, çünkü insan olmanın bir tarafı da bunlardır. Gerçek disiplin kişinin rasyonel kapasitesiyle olan kontrolünü de içerir. Bununla birlikte, Gazali’nin daha genel olarak rasyonalite konusundaki konumu, insan aklının bize ilk etapta doğru ve yanlış yargıları hakkında bilgi veremeyeceğidir. Kur’an ve Peygamber’in sözleri bu yargılar için kaynak olmalıdır ve akıl daha sonra yorumlayıcı bir kapasitede bu yargılara uygulanabilir. Metafiziğe yaklaşımında olduğu gibi, birinci dereceden yargılarda akılcılık karşıtlığı ve daha spesifik yargılarda akılcı bir yaklaşımın birleşimi, akıl ve imanın çatışan yükümlülüklerine karşı Gazali’nin temel yaklaşımı gibi görünmektedir. Kuşkusuz, bu daha genel olarak din felsefesinde bir eğilimdir ve bugün bile seküler ahlaki yargılar için ilk gerekçeyi bulmaya çalışmak, dindarlar tarafından modern ahlak felsefesine yöneltilen önemli bir eleştiridir.

Gazali’nin Kendine Özgü Felsefi Yöntemi?

Gazali, etkili bir felsefi metodolojinin yaratıcısıdır. En genel anlamıyla karşıtlıkların incelenmesini epistemik bir araç olarak kullanmayı içeren diyalektik yaklaşımın uzun bir geleneği vardır. Batı geleneğinde bu, ilk formel felsefi yöntemdir. Bu şekilde adlandırılan ilk felsefi yöntemdir. Ancak burada bu yöntemin bir uzantısını bulmak bizi şaşırtmamalıdır. Her ne kadar bize sıklıkla İslami araştırma geleneğini belirgin bir şekilde Batı-dışı olarak sınıflandırmamız öğretilse de bu entelektüel ortam ile Avrupa’da hüküm süren ortam arasındaki güçlü süreklilikleri vurgulamak önemlidir.

Aristotelesçiliği İbrahimi bir dinin öğretileriyle birleştirmek, özellikle İbn Rüşd gibi daha sonraki filozoflarınki olmak üzere pek çok İslam düşüncesinin temelidir, ancak aynı zamanda Aziz Thomas Aquinas’ınki gibi Orta çağ Avrupa’sında felsefe ve teolojiye hakim olan skolastik sistemlerin de temelidir. İster Hristiyanlığa ve skolastiklerden türeyen sistemlere daha fazla aşina olunması, isterse İslam’a ve İslam düşüncesine karşı daha genel bir güvensizlik nedeniyle olsun, Gazali’nin felsefi bakış açısı genellikle farklı bir geleneğin parçası olarak sınıflandırılır. Oysa bu makalenin de gösterdiği gibi, Gazali’nin felsefesi akıl ve inanç arasındaki ilişkiyi araştıran herkes için olağanüstü derecede alakalıdır.


Luke Dunne – “Al-Ghazali: Philosopher of the Islamic Golden Age”, (Erişim Tarihi: 19.06.2023)

Çeviri: Ali Tacar

Çeviri Editörü: Yiğit Aras Tarım

Necmettin Erbakan Üniversitesi Almanca Öğretmenliği Bölümü 4. sınıf öğrencisi. Almanca ve İngilizceden felsefi ve edebi çeviriler yapıyor. Şiir ve öykü yazıyor. İlgi alanları; din felsefesi, epistemoloji, zihin felsefesi ve başta ontoloji olmak üzere felsefenin tüm alanlarıdır.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Bildiğimiz Bilim Bilinci Açıklayamıyor Fakat Bir Devrim Yolda – Philip Goff

Sonraki Gönderi

Günlük Hayatta Ockham’ın Usturası – Mehmet Mirioğlu

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü