Thomas Kuhn, Paradigma Değişimleri ve Akademik Çatlaklar – Michael Zerella

/
1552 Okunma
Okunma süresi: 6 Dakika

Bu yazıda Thomas Kuhn’un bilimsel metot karakterizasyonunun akademideki iki öncü okul olan realizm ve inşacılık (constructivism) arasında devam eden gerilimi tetiklemede oynadığı önemli rolü ele alacağız.

Bu iki okul arasında birçok ince varyasyon mevcut olsa da açıklayacağımız şekilde geniş anlamda çözümlenebilirler. Bir tarafta insan kavrayışından bağımsız olarak fiziksel bir gerçekliğin varlığı fikrine bağlı olan ve bilimin sistematik olarak bu gerçekliği açığa çıkarma görevi olduğunu düşünenler vardır. Bu tarafı ‘‘realistler” olarak adlandıracağız.

Diğer taraftaysa özellikle psikoloji ve sosyoloji olacak şekilde insan aktivitelerinin gerçekliğimizi şekillendirdiğini düşünenler yer alır. Bu tarafıysa ‘inşacılar” olarak adlandıracağız çünkü ciddi bir dereceye kadar insanlığın gerçekliği inşa ettiğini düşünürler.

Realistler, natüralist felsefe ve bilimleri büyük oranda içeren bir geleneğin mirasçılarıdır. Diğer taraftan inşacılık ise aslen 20. yüzyılda yükselmiş ve büyük oranda psikoloji ve sosyal güçlerin dominasyonunu anlayan alanlarla daha yakın ilişkiler içinde olmuştur. Bu gibi alanlar edebiyat, din, siyaset ve halk bilimidir.

İnşacılığın yükselişinden önce bilim neredeyse evrensel olarak insan araştırmalarıyla ilgili alanların tamamına epistemik olarak üstün[1] varsayılıyordu. Bunun arkasında yatan fikir bilim insanlarının doğada test edilecek olan teoriler öne sürdükleri ve eğer bu teorilerin doğayla uyuşmayan bir yanı varsa teorinin güncelleneceği ya da başka bir teoriyle değiştirileceğiydi. Epistemoloji tarihi büyük oranda sağlam kanıtlar ve bilimsel teoriler arasındaki önemli bağlantıları karakterize etme yoluyla bilimin üstünlüğünü açıklamaya yönelik denemeler içeriyordu. Yaygın bir yaklaşım, filozofların zaten güvenilir olarak tanımladığı katı mantıksal akıl yürütmelerle başlayarak bilimsel akıl yürütmenin nasıl bu katı mantıkla uyum sağladığını göstermekti.

Ancak 20. yüzyılın ortalarında başarılı bilim insanları tarafından kullanılan gerçek metotların düz mantık terimleriyle karakterize edilemeyeceği daha açık olmaya başladı (e.g Duhem, 1954). Thomas Kuhn bunu fark ettiği için bilim analizine bilimsel metodu önceden belirlenmiş mantıksal bir çerçeveye uydurmak yerine başarılı bilim insanlarının gerçek, günlük pratiklerini inceleyerek başladı. Kuhn, bulduğu sonuçları yüzyılın en etkileyici kitaplarından birine dönüşecek olan The Structure of Scientific Revolutions (Bilimsel Devrimlerin Yapısı) kitabında 1962 yılında yayımladı.

Kuhn filozoflar arasındaki yaygın varsayımın aksine bilim insanlarının neredeyse hiçbir zaman teorilerini doğrudan test etmediğini ve bir teorinin yanlış olup olmadığını test etmenin (ünlü bir şekilde Karl Popper tarafından tavsiye edildiği gibi) özellikle nadir olduğunu keşfetti. Bunun yerine, bilim insanları genel olarak teorilerinin (en azından genel hatlarıyla) doğru olduğu varsayımı altında çalışıyordu. Aslında, bilim insanları teorilerini verili kabul etmekten daha yukarıda tutuyordu. Onlar ayrıca kabul edilmiş araştırma metotları, kabul edilmiş kanıt standartları, kabul edilmiş istatistik analizleri ve ilgilendikleri konunun kabul edilmiş kavramsal anlayışı çerçevesi içinde çalışıyorlardı.

Tüm bunlar (ve daha fazlası) Kuhn’ın ”paradigma” olarak adlandırdığı ve araştırma sorularının başlangıçtaki formülasyonundan ilgili deneyleri kurmaya ya da gözlemlenebilir fenomenlerin açıklamalarına kadar bilimin alanı içinde gerçekleşen her şeyi yapılandıran ve yönlendirdiği şeyi oluşturuyordu. Paradigma olmadan bilim insanları ne yapmaları ya da nasıl yapmaları gerektiği hakkında tutarlı bir genel planı takip edemeyecek durumda olurlardı ve çalışma alanları bizim gerçek bilimsel disiplinlerden beklediğimiz türden bir başarıyı elde edemezdi.

Kuhn, bilim insanlarının paradigmaları altında çalıştıkları günlük aktivitelerini cevaplanmamış sorular ya da çözülmemiş problemler üzerinde paradigma içinde çalışmayı kapsayacak şekilde ”normal bilim” olarak adlandırdı. Kuhn bunu ayrıca ”puzzle çözmek” olarak adlandırdı çünkü paradigmayı sınırları ve ana özellikleri ortada olan ancak yeni araştırmalara ihtiyaç duyan birçok tamamlanmamış alan içeren büyük bir yapboz olarak düşünebiliriz. Bazen bir deney negatif ya da beklenmedik sonuçlar üretebilir ancak paradigma doğru olarak varsayıldığı için bu paradigmayla ilgili bir problemden ziyade deneyi yapan kişinin hatası olarak görülür. Negatif sonuç ortadan kaldırılmak için defalarca tekrarlanan deneylerden sonra varlığını sürdürüyorsa bu bir anomali olarak duyurulur ve paradigmaya meydan okumayacak şekilde bir kenara bırakılır.

En sonunda, anomaliler paradigmaya doğrudan bir meydan okumayı tetikleyecek sayıya ya da öneme ulaşıp belki de yeni bir paradigmaya geçişi tetikler ve işte tam da burada, Kuhn’un açıklaması ciddi bir ayrılığa yol açacak şekilde bilim insanlarının yeni bir paradigmaya nasıl geçtiğini ve realistlerle inşacılar arasındaki çatlağa nasıl katkıda bulunduğunu gösteriyordu.

Kuhn bir paradigmadan vazgeçildiğinde bilim insanlarının yalnızca eski teorinin eşitliklerine ve modellerine değil ayrıca kabul edilmiş araştırma metotlarına, kanıt standartlarına ve eski paradigma altında düşüncelerini yönlendiren diğer her şeye de elveda dediğine inanıyordu. Sonuç olarak, Kuhn’un açıklaması iki rakip paradigmayı paradigma-nötr bir açıdan karşılaştırarak yeni benimsenen paradigmanın eskisinden daha iyi olduğunu ya da yeni paradigmaya kaymanın totalde bilimsel bir ilerlemeyi temsil ettiğini söylemeye izin vermiyor. Bir paradigmanın kalitesini değerlendirmek için kullanmanın cazip geldiği herhangi bir metot diğer paradigmanın içinde uygulanamaz olabilir ve sonuç olarak paradigmalar (Kuhn’un onları adlandırdığı üzere) kıyaslanamazdır.

Kuhn’a göre, paradigmalar kıyaslanamaz olduğu için süreç sosyal güçler tarafından domine edilmeye açıktır ve bu durum bilim topluluğunun sosyal anlamda etkin üyelerinin diğer herkesi yeni paradigmayı kullanmaya ikna etmesiyle sonuçlanabilir (ya da eski olana bağlı kalmaya). Bu durum bilimin diğer alanlara olan epistemik üstünlüğünü ortadan kaldırır çünkü eğer Kuhn haklıysa bilimsel teoriler son aşamada objektif bir doğa yerine sosyal güçler tarafından şekillendiriliyor demektir. Kuhn’un çalışması inşacıların doğa hakkındaki gerçekleri ortaya çıkarmada dinden, siyasetten ya da halk biliminden daha iyi olmadığını savunmaları için bir alan hazırlamış olur. Bunun yerine, onlar bizim gerçeklik olarak kabul ettiğimiz şeyin büyük oranda sosyal faktörler tarafından belirlenmiş olduğunu savunurlar (Örn. Feyerabend, 1975; Latour ve Woolgar, 1979).

20. yüzyılın ikinci yarısı boyunca realistler inşacı argümanlara karşı bilimin güvenilirliğini yeniden kurmakla uğraştılar.[2] Bugün, çoğu bilim felsefecisi her ne kadar Kuhn’unkine benzer bir normal bilim anlayışını kabul etse de paradigma-nötr metot ve kanıt standartlarının var olan teoriler lehine ön yargıların varlığını da içerecek şekilde teorilerdeki değişimlere karşın korunmaya devam ettiğine inanıyorlar.

Notlar

1. Bu bağlamda, epistemik olarak üstün olmak isabetli bir dünya anlayışı geliştirmede daha iyi olmak anlamına geliyor.

2. Bu akademik anlaşmazlığın kamuda birçok yansıması oldu. Örneğin, bilim eğitimi ya da iklim değişimi gibi konular üzerine yapılan kamusal münazaralar sık sık Kuhn’un kıyaslanamaz paradigmalar kavramına ve dünyayı anlamanın bilimsel olmayan yollarıyla bilimsel yollarının denkliğine dolaylı göndermeler içerir.

Referenslar

  • Chalmers, Alan Francis. Science and Its Fabrication, University of Minnesota Press, 1990.
  • Duhem, Pierre. The Aim and Structure of Physical Theory, translated by Philip Wiener, Princeton University Press, 1954.
  • Feyerabend, Paul. Against Method, London: Verso, 1975.
  • Kitcher, Philip. The Advancement of Science – Science without Legend, Objectivity without Illusions, Oxford University Press, 1995.
  • Kuhn, Thomas. The Structure of Scientific Revolutions, University of Chicago Press, 1962.
  • Latour, Bruno and Steve Woolgar. Laboratory Life: The Social Construction of Scientific Facts, Beverly Hills: Sage Publications, 1979.
  • Popper, Karl. Logik der Forschung, Vienna: Julius Springer Verlag, 1935.

Michael Zerella- “Thomas Kuhn, Paradigm Shifts, and Academic Rifts”, (Erişim Tarihi: 18.08.2020), Erişim Kaynağı: https://1000wordphilosophy.com/2014/06/16/thomas-kuhn-paradigm-shifts-and-academic-rifts/

Çevirmen: Yiğit Aras Tarım

Çeviri Editörü: Can Kalender

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Karl Popper ve Yanlışlanabilirlik – Michael Zerella

Sonraki Gönderi

Büyük Mitler 1: Ortaçağ’da Düz Dünya – Tim O’Neill

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü