Testosteron Genellikle, Bazen De Gereğinden Fazla Yanlış Anlaşılıyor – Matthew Gutmann

/
1239 Okunma
Okunma süresi: 7 Dakika

Erkek davranışının biyolojik açıklamalarına mantık aramaksızın güveniyoruz. Bu durum en çok testosteron için geçerli. Çağdaş uzmanlar, “T” lakaplı bu hormona erkeklik ve erillikle ilgili noktaları kanıtlamak, erkeklerin ve kadınların ne kadar farklı olduklarını göstermek ve bazı erkeklerin (muhtemelen daha fazla T’ye sahip olanların) neden daha büyük libidolara sahip olduğunu açıklamak için başvuruyor. Ancak T ile popüler olarak ilişkilendirilen efsanevi özelliklere rağmen, bugüne kadar özenle yapılmış her bilimsel çalışma, sağlıklı erkeklerde T seviyeleri ile cinsel istek arasında kayda değer bir ilişki bulunmadığını gösteriyor.

1990’larda başlayan ve 2000’lerde zirve yapan testosteron replasman tedavilerindeki (TRT’ler) satışlar 2018’de neredeyse sıfırdan beş milyar doların üzerine çıktı. Bunun nedeni, ya büyük bir tıbbi salgın nihayet fark edildiğinde birdenbire “Düşük T” salgınının ortaya çıkması ya da 30’u görmelerinin ardından T seviyelerinin yılda yüzde 1 azaldığınıöğrendiklerinde paniğe kapılan erkekler için T’nin harika bir ilaç olarak pazarlanmış olması olabilir.

Hâlbuki cevap, erkeklerin vücutlarında değişiklik olması ya da Düşük T salgınının korkutucu bir şekilde daha önceden teşhis edilememiş olmasında değil, birçok kişinin T’yi yalnızca, erkekleri yaşlandıkça azalan enerjilerini ve cinsel isteklerini tedavi edebilecek sihirli bir erkek molekülü olarak görmesindedir.

Bu da yetmezmiş gibi, birçoğumuza bazı erkeklerin neden agresif olduğunu öğrenmek için sadece T seviyelerini test etmemizin yeterli olacağı öğretilmiştir, değil mi? Oysa işin aslı öyle değil: Bilim bu sonucu da desteklemiyor. Hapishanelerde yapılan T ile agresiflik ilişkisini inceleyen bazı bilindik erken çalışmalar kimi erkeklerde (daha koyu tenli erkekleri düşünün) daha yüksek T seviyelerinin bulunduğunu “kanıtlamak” amacıyla geçerli olarak kullanıldı, böylece bu insanların neden daha şiddete yatkın olduğu ve bu yüzden de fazlasıyla hapse atılması gerektiği açıklanmış oldu. Bu çalışmalardaki metodolojik kusurların çözülmesi on yıllarca sürdü. T ve agresiflik arasında (çok yüksek veya çok düşük seviyeler dışında) çok az bir ilişki olduğunu gösteren yeni, titiz bir araştırmaysadaha yeni yeni halka ulaşıyor.

Bununla birlikte, T’nin tek bir amacı olan (erkek üreme) tek bir hormon (seks hormonu) olmadığı anlaşılmaya başlıyor. T aynı zamanda embriyoların, kasların, dişi ve erkek beyinlerinin ve kırmızı kan hücrelerinin gelişiminde de esastır. Bir dizi biyolojik, çevresel ve sosyal etkene de bağlı olarak T hormonunun etkisi değişken veya göz ardı edilebilir düzeydedir.

Kaliforniya Stanford Üniversitesi’nde sinirbilimci olan Robert Sapolsky 1970-80 arasında T ve agresiflik üzerine sadece 24 bilimsel makale olduğunu ancak 2010’lu yıllarda bu sayının 1.000’den fazla olduğunu gösteren bir tablo oluşturdu. Bunlar, agresiflik ve T ile ilgili yeni keşifler mi? Ovülasyonu arttırmada T’nin önemini gösteren, bu dönemde elde edilen yeni bulgular olmasına rağmen agresiflik ve T ilişkisini gösteren yeni keşifler olduğu tam olarak söylenemez. Ayrıca ilişki ve neden arasında da bir fark vardır (örneğin, T seviyeleri ile agresiflik arasındaki ilişki hepimizin bildiği tavuk-yumurta sorununa benzer). Hormonlar alanının önde gelen uzmanlarının da yıllardır göstermeye çalıştığı gibi, nasıl agresif bir erkekle (veya kadınla) karşılaştığınızda T seviyelerinin ne olduğunu tahmin edemiyorsanız, erkeklerin büyük çoğunluğunun T seviyelerine göre hangilerinin agresif olacağını çıkarmak da imkansızdır.

Bilim insanları erkekler ve kadınlar arasında kesin biyolojik farklılıklar arıyordu ve T’nin doğuştan gelen erilliğin gizemlerine cevap vereceği düşünülüyordu (bazı şeyler asla değişmez). Bu yüzden testosteron neredeyse 100 yıl önce “seks hormonu” olarak yanlış isimlendirilmiş bir molekül olarak kalmıştır. T erkek beyni, pazılar ve testisler için kullanılan diğer kelime için önemli ve dişi bedenler için de gereklidir. Ayrıca (T seviyesi) boyutunun mutlaka bir anlamı olacak diye bir kural olmadığına da dikkat çekmek lazım: Bazı durumlarda sadece T’nin varlığı, hormon miktarından daha önemlidir. Bu bir nevi araba kullanmak gibidir; ister 7 ister 700 litre yakıtınız olsun fark etmez, yalnızca yakıta ihtiyaç vardır. T her zaman erkekler ve kadınlar arasında veya yalnız erkekler arasında farklılık yaratmaz. Üstüne üstlük, T takviyesi aldıktan sonra değişim yaşadıklarını bildiren erkeklerin tıpkı aldıkları başka şeylerde de olacağı gibi plasebo etkisi yaşadıklarını bildiriyor olabileceklerini gösteren kanıtlar bile vardır.

Tüm bunlara rağmen T’yi halen doğaüstü güçlerle donatmaya devam ediyoruz. 2018’de gerçekleşen bir ABD Yüksek Mahkemesi oturumu bu yüzden halen bir karara bağlanamadı. İşe iade duruşmalarında ele alınan meseleler kadına yönelik erkek cinsel şiddetine odaklanıyordu. Kapsamlı tanımlamalar ve tahliller gerekiyordu. Yargıç Brett Kavanaugh’un geçmişte sergilediği bir davranışını tanımlamak, kınamak veya savunmak için olumlu ve olumsuz çıkan haber yazıları bir şekilde T kelimesini içeriyordu: Forbes dergisinde bir yorumcu “testosteron kaynaklı toplu tecavüzler” diye yazdı; bir başkası CNN’de yapılan bir röportajda: “Oysa testosteron seviyesi yüksek olan 17 yaşındaki liseli bir çocuktan bahsediyoruz. Bir düşünün, lisede hangi çocuk bunu yapmadı?” yorumunda bulundu; üçüncü olarak da The New York Times köşe yazarı şöyle yazdı:

Testosteron dalgalanması ve kafayı çekmek adama bunu yaptırır işte…

Ayrıca pek çok okuyucunun 2008’deki ekonomik çöküşü kısmi olarak finans sektöründe çalışan fazla sayıdaki erkeğe bağlayan o zamanın Uluslararası Para Fonu başkanı Christine Lagarde’ın hormonal mantığını sorgulaması da pek olası değil: “Dürüst olmak gerekirse bence asla bir odada çok fazla testosteron bulunmaması gerek. “

Anlayacağınız, her gün makalelerde ve konuşmalarda erkek davranışını açıklamak (ve bazen mazeret göstermek) için T’nin bir biyo-işaretleyici olarak görev yaptığını görebilirsiniz. Şiirsel ehliyet de denilebilir. Laf yaparak sorumluluğu erkeklere yıkmanın en etkili yoludur. Fakat erkek davranışını açıklamak için T’nin herhangi bir açıdan önemini arttırdığımızda istem dışı olarak erkek davranışını sanki erkeklerin gerçek kontrol etme yeteneğinin ötesindeymiş gibi görerek mazur görüyor olabiliriz. Biyolojik erilliğe ilişkin yapılan bu gündelik çağrışımlar ataerkil ilişkilerin tabiatımıza kök saldığını gösteriyor.

T’nin tüm liseli erkekleri harekete geçirdiği fikrini ve tecavüzlerin bundan dolayı meydana geldiği açıklamasını normalleştirdiğimizde olayı örtbas etmekten daha kötüsünü yaparak erkeklere, “hormonlardan ötürü suçlu değil” savunmasını sunarak kadınlara yönelik cinsel saldırı girişimlerinde dokunulmaz olmalarını sağlıyoruz.

Erkeklerin biyolojisini davranışlarını açıklamak için kullanmak da çoğu zaman eylemlerini temize çıkarıyor. T veya Y kromozomları gibi terimlerle ilgili konuştuğumuzda erkekleri vücutlarının kontrol ettiği fikrini yaymaya katkıda bulunuyoruz. Hormonların ve genlerin erkek çocuklarını neden böyle çocuklar yapacağını açıklayabileceğini düşünmek erkekleri her türlü günahtan kurtarıyor. Eğer T’nin erkeklerin nasıl davrandığı ve düşündüğüne ilişkin anlamlı bir şeyler söylediğine inanıyorsanız kendinizi kandırıyorsunuz demektir. Erkekler biyoloji bunu gerektirdiği için değil, kültür izin verdiği için bu şekilde davranıyorlar.

Hiç kimse erkek olmayı yalnızca biyolojinin belirlediğini iddia edemez. Ne var ki, sanki gerçekteki işlevlerinden daha fazlasını açıklıyormuş gibi, testosteron ve Y kromozomları gibi kelimeler erkeklerin eylemleriyle ilgili tanımlamalarımıza dâhil oluyor. T, erkeklerin agresifliğini ve cinselliğini yönetmez. Öte yandan erkeklerdeki daha yüksek T seviyelerinin agresiflikle olduğu kadar cömertlikle de kolayca ilişkilendirilebildiğini gösteren araştırmayı bilmememiz de utanç vericidir. Tabii cömertlik, basmakalıplığı daha zayıf olan bir erkek erdemidir ve erkeklerin doğuştan gelen agresifliği, özellikle erkeksi erkeklerin agresifliği, hakkındaki hikâyeyi bozacaktır. Bunun da erkeklerin ve kadınların, erkeklerin doğal eğilimlerine ilişkin düşünceleri üzerinde derin bir etkisi vardır.

Toksik erilliği ve ataerkilliği konuşmaya devam etmeliyiz. Gerçekler ve bir o kadar da tehlikeliler. Ayrıca erkekler, erkeklik ve erillik konularında konuşurken erkek biyolojisinin kader olduğunu düşünme tuzağından bizi kurtaracak yeni yollara ihtiyacımız var. Plasebo etkilerini ve biyolojik boş lafları incelediğimizde T’nin sihirli bir erkek molekülü değil –araştırmacılar Rebecca Jordan-Young ve Katrina Karkazis’in muhteşem yeni kitabı Testosteron’da (2019) da belirttiği üzere – sosyal bir molekül olduğunu görüyoruz.

Siz ne derseniz deyin, testosteron çoğu zaman erkekleri kancadan kurtarmak ve erkek ayrıcalığını gerekçelendirmek için bir bahane olarak kullanılıyor.

Matthew Gutmann- “Testosterone is widely, and sometimes wildly, misunderstood”, (Erişim Tarihi: 18.08.2020), Erişim Kaynağı: https://aeon.co/ideas/testosterone-is-widely-and-sometimes-wildly-misunderstood

Çevirmen: Zeynep Hayal Erdoğan

Çeviri Editörü: Can Kalender

Bilkent Üniversitesi İngilizce - Fransızca Mütercim Tercümanlık mezunu. Olabildiğince çok sayıda dil öğrenmeye çalışıyor ve yayınevleri için çevirmenlik yapıyor. Bunun dışında sinema, siyaset, felsefe ve resim ile ilgileniyor.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Büyük Mitler 1: Ortaçağ’da Düz Dünya – Tim O’Neill

Sonraki Gönderi

Zaman Yolculuğu – Taylor W. Cyr

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü