Zombiler ve Bilinç – Robert Kirk

/
1077 Okunma
Okunma süresi: 8 Dakika

Giriş

Bir aşçı hayvanlara zulmetmek ile suçlanmıştı. Aşçı, sıcak tabağa acı içinde bükülüp kıvranan canlı karidesler koymuştu. Davası düştü, çünkü karideslerin acı çekip çekmediği hususunda uzman görüşü almak imkansızdı. Karideslerin davranışları, gerçekten acı çektiklerini düşünmeyi kolaylaştırmış olsa da belki de davranıştan daha fazla bir şey yoktu – belki de onlar bir lastik bandın gevşeyip bükülmesinden daha fazla herhangi bir duyguya sahip değillerdi. Belki de karidesler için daha fazla bir şey yoktur. Peki bu alanda bir ilerleme kat edebilir miyiz? Bence edebiliriz, baştan çıkarıcı ama radikal biçimde yanlış düşünme yollarına direnmemiz şartıyla. Zombilerin felsefi düşüncesi, garip olmasına rağmen oldukça önemli ve bu tartışmaların en dramatik tezahürüdür. Fizikalizmin hatasının zombilerin görünme ihtimalini gerektirdiği iddia eden bu görüşe göre söylenecek çok şey var. Daha da önemlisi, zombi fikrinin temelde yanlış bir bilinç anlayışını yansıttığını ve çok yanlış yönlendirilmiş bir kuramlaştırmaya neden olduğunu düşünüyorum. Bu kitapta iki ana amacım var: İlk olarak, tutarlı ve sezgisel olarak cazip bir şekilde düşündüğümde zombi fikrinin tutarsızlığını ortaya koymaktır. Diğeri ise, fenomenal bilinç için yeni bir yaklaşım geliştirmek için bu sonucun üzerine inşa etmek: böylesi bir şeyin, benzediği şey olarak, nasıl olabileceğini açıklamak için.

Karidesler Hakkında İki Tür Cahillik 

Karideslerin acı çektiğini hayal etmek kolaydır. Ve gözlerine ve diğer duyu organlarına sahip olduklarından, diğer tür “fenomen” bilincine sahip olduklarını hayal etmek de kolaydır. (‘Fenomenal bilinç’ gibi ifadeler daha sonra incelenecektir.) Ayrıca, acı duymadıklarını, sanki bilinçliymiş gibi davrandıklarını ve bilinçli bir algısal deneyimleri olmadığını hayal etmek de kolaydır. Bizim neyi hayal edebildiğimiz dikkate alınmaksızın, yine de, elbette burada doğruya da yanlış, ispatı gereken bir olgu var. Bizim kendi bilinç durumumuzda kesinlikle var. Ağrımadığı halde dişim ağrıyormuş gibi yapabilirim – fakat bazen gerçekten dişim ağrıyor -ve daha pek çok fenomenal olarak bilinçli deneyime sahibim; bilgisayar ekranımdaki mavi yazı çizgilerinin görsel deneyimleri, yoldaki dizel minibüsün tıkanmasının işitsel deneyimleri, kapımın üzerinden süzülen hafif kahve kokusunun koku alma deneyimleri. Kendimizin böyle bir fenomenal bilincin öznesi olduğumuzu bilerek, birçok dilsiz hayvanın da, hatta oldukça mütevazi olanların da böyle olduğuna inanmaya hazırız. Ancak karides davası cehaletimizi ortaya koyuyor.

Bizim iki cehalet alanda iki tür ayırmamız gerekiyor. Bunlardan biri, canlıların algısal sistemlerinin fizyolojik ayrıntıları ile ilgilidir. Karideslerin uyarılma davranışlarını çeşitli şekillerde etkileyen duyu organları olduğunu biliyoruz, ancak bu hayvanlar hakkında bilmediğimiz çok şey var gibi görünüyor. Bu birinci tür cehalettir.Diğer tür ise daha az izlenebilirdir. Karideslerin görsel ve diğer algısal sistemlerinin çalışmaları hakkındaki tüm keşfedilebilir gerçekleri bildiğimizi varsayalım- ki bunların hepsi sinirsel mekanizmaları ve yaratıkların yaşamlarındaki rolleri hakkındadır. Bu onların bilinçli olup olmadıklarını söylememizi sağlar mı? Ya tüm davranışları sadece yerleşik reflekslerin aracılığıyla açıklanabilir olsaydı? Bu, en azından deneyimin onlar için “nasıl bir şey” olduğu, olup olmadığı konusunu sorunlu hale getirecektir. Ya da, ağrı örneğine geri dönerek, karideslerin, uyarıldıklarında gevşeyip ve bükülmelere neden olan belirli bir tür duyu reseptörüne sahip olduğunu varsayalım. Bu varsayım, hayvanların acı reseptörlerine sahip olmasını takip eder mi? Kesinlikle, bu kadar da basit değil. Bu gibi olguların ilişkilerini açıklığa kavuşturmamız gereken şeydir. Bir yaratıkla ilgili hangi olgular, fenomenal olarak bilinçli olup olmamasına ilgisi açısından bakıldığında ne kadar önemlidir? Bu niçin önemlidir? Bu sorular empirik değil,en azından açıkça değil; büyük ölçüde felsefidirler. Bu, karides davasının maruz kaldığı ikinci tür cehalettir; belki de anlama eksikliği kadar çok cahillik değildir. Bu problemleri düşünürken, özellikle insan bilincinin, örneğin dil, kendini bilinçlendirme, “zihin okuma” gibi özellikleri göz ardı edilme eğilimindedir. Genel olarak algısal bilinç için önemli olan konulara odaklanmayı kolaylaştırmak için genellikle nispeten mütevazı yaratıklara odaklanacağım. Sorunumuz genel olduğu için her hâlükârda bunu yapmalıyız; demek istediğim bu işi kolaylaştıracak. Bu yaklaşımın tesadüfi bir avantajı, bazı önerilerimin, belki de karideslerin ortaya çıkardığı sorunlara ilgi duyanlar için pratik olarak yararlı olmasına yardımcı olabilir. Felsefe bilimsel bir probleme katkı sağlayabilir mi? Karideslerin acı çekip çekmeyeceğini belirlemek zoologlara ve hangi işlemlerin gerçekte acı oluşturduğunu belirlemek nörobilimcilere mi bağlıdır? Bir noktaya kadar evet. Ancak iki adet endişe var. Birincisi, zoologların ve diğer bilim insanlarının olağan psikolojik kavramları insan olmayan hayvanlara uygulaması ölçüsünde, bu kavramların uygulanıp uygulanmadığının belirlenmesinde gerçekten önemli olan şeyleri pek söyleme eğiliminde olmamalarıdır. Örnek olarak yukarıdaki karidesin kıvranmasının acı emaresi olarak alınması gösterilebilir ve eğer hayvanın davranışları, belirli bir psikolojik tanımlamanın uygulandığı insan davranışlarına yeterince benziyorsa, bu açıklamanın hayvan için geçerli olduğunu kabul ederler. Her durumda biyoloji, nörobiyoloji, nörokimya ve diğer ilgili bilimler, canlıların fiili işleriyle ilgilidir: kendimiz, şempanzeler, fareler, meyve sineği, nematodlar, bakteriler ve diğerleri. Felsefi sorular, hangi olguların genel ve niçin genel olduğu hakkındadır. Sadece insana ve karides gibi kayıtsız yaratıklara uygulanmazlar; sadece karasal yaratıklar için de değildir, herhangi bir yerde var olan varlıklar için; sadece evrimleşmiş organizmalara değil, robotlar gibi yapay sistemlere de uygulanabilir. Bu nedenle, yalnızca insan veya karasal sinir sistemleri açısından yeterli bir şekilde cevaplanamazlar. Ya da özel bir mekanizma tarafından ayrıntılandırılarak cevaplanamazlar. Bu tür genel soruları yanıtlamak için uygun bir çerçeveye sahip olup olmadığımızı merak edebilirsiniz. Bu proje olası mıdır? Okumaya devam edin. Karideslerin sadece hissetmeden davranıyor olabileceği fikri doğal olarak akla geliyor; bunun felsefi bir argüman tarafından yönlendirilmesi gerekmez. Diğer taraftan, biz şüphesiz kendimizinkinden daha az bilinçli hislere maruz kalmayan diğer insanlarla muhatap oluyoruz. Öyleyse, fenomen bilincine olan ilgi açısından neyin önemli olduğu ve neden önemli olduğu ile ilgili sorular, mutlaka sadece felsefi önyargılardan kaynaklanmıyor. Ancak, bahsettiğim diğer endişe şüphesizce -abartılı olsa bile- felsefidir. İnsan sinir sisteminin işleyişiyle ilgili tüm bilimsel olguları bilmemize rağmen, bazı insanlar şöyle der: “Evet, fakat tüm bu fiziksel olguların, hiçbir bilinç olmadığında doğru olduğunu düşünebiliriz”. Zombiler fikri, masum görünen sorularımıza ürkütücü bir ışık verir. 

Zombi Fikri

“Zombiler fikri” dedim, ancak Karayip folklorunu görmezden gelsek bile birden fazla örnek var. İlgili zombi fikri üzerinde hemfikir olduğumuzdan emin olmak için, bu veya başka bir dünyada bir yerde kendinizin tam bir fiziksel çiftinizin olduğunu hayal edin. Sadece sizin gibi görünüp ve davranmaz, beden ve beynin her detayında size uyar; her parçası kopyanızdır. Böylece (varsayabiliriz) aynen sizin gibi davranır ve yazar. Benim durumumda bu yaratık, görünüşte derin bir felsefi sorun olarak gördüğü bilinçten bahsediyor. Konuyla ilgili makale ve kitaplar bile yazar. Doğal olarak bilinçliymiş gibi davranır. Sadece bu tutum doğal değil; karşı konulmaz kanıtlarla desteklenmiş gibi görünüyor. Bu yaratık, bilinçli olmadığı sürece, bilinç hakkında nasıl konuşabilir ve yazabilir? Fakat örnek kesinlikle felsefidir ve bu özel fiziksel kopya felsefi bir zombidir. Tanım olarak, felsefi zombilerin bilinçli bir tecrübesi olmadığı varsayılır: “her şey sessiz ve karanlıktadır.” Tanıdığım tüm filozoflar-aslında tanıdığım tüm aklı başında insanlar-aslında felsefi zombilerin olmadığı konusunda hemfikirler. Sadece bu değil: aynı zamanda doğa yasalarına tabi olmadıklarını kabul ediyorlar. Ancak soru, zombilerin mümkün olup olmadığıdır. Açıklanan anlamda zombilerin olduğu muhtemel bir dünya var mı? Fiziksel olarak, gerçek dünyayı varsayma eğiliminde olduğumuza benzer, ki kendimiz gibi olan organizmalar da dahil olmak üzere ‘qualia’nın, yani acıyı hissettiğimizde fiziksel karşılığı yokmuş gibi gözüken acıya dair nitelik algıları gibi algısal örneklerin, olmadığı gerçek bir dünya bulunur mu? Zombiler basit bir olasılıksa bile, dünya oldukça paradoksal bir yer. Bu olasılık sadece bizim için davranışsal veya diğer fiziksel gerçeklerin sağlayabileceğinden daha fazla şeylerin olduğu anlamına gelmez. Öte yandan, eğer zombilerin varlığı mümkün değilse, o zaman bunun niçin böyle olduğunu açıklayabilirsek, zihin-beden probleminin en zor kısmını çözmüş olacağız. Bu iddiaları sonraki üç bölümde tartışacağım. Şimdilik, zombilerin gerçek bir olasılık olup olmadığı sorusunun bizi fenomen bilincinin doğası probleminin kalbine götürmesi yeterlidir. Pek çok insan şu anda sineye çekilmesi zor olan bilinç tanımlarını kabul ediyor.

Çevirmen notu: Fenomenal bilinç ve Qualia’yı birebir aynı anlamda olmasalar bile birbirleri yerine kullanabilirsiniz.

Kaynak: Robert Kirk, “Zombies and Consciousness” (Oxford: Oxford University Press, 2005) 1-4. (Erişim Tarihi: 14.01.2020) Çevirmen: Gülsüm Esen

İleri Okuma:
“Robert Van Gulick- Bilinç”:https://onculanalitikfelsefe.com/bilinc-stanford-felsefe-ansiklopedisi-robert-van-gulick/

“Tom Polger- Zombiler”: https://onculanalitikfelsefe.com/zombiler-tom-polger/

“Zafer Kılıç- Androidler İnsan Hakları Hayali Kuruyor mu?”: https://onculanalitikfelsefe.com/androidler-insan-haklari-hayali-kuruyor-mu-zafer-kilic/

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Süleymani’yi Öldürmek Doğru muydu? – Peter Singer

Sonraki Gönderi

Mutlak Kudret Argümanı – Mehmet Mirioğlu

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü