Bir Gökkuşağı Gibi – Keith Frankish

//
1136 Okunma
Okunma süresi: 4 Dakika

Yanılsamacılar bilincin gerçekliğini reddediyorlar mı? Yakın zamanda bunu Twitter’da (diğerlerine ek olarak bkz. bu tweet zinciri) tartışıyordum ve bu tartışma beni, yanılsamacı bakış açısını aydınlatabilecek analojiler düşünmeye teşvik etti.

İşte bir tanesi: Gökkuşakları. Gökkuşakları gerçektir, değil mi? Güneş arkanızda olacak şekilde doğru pozisyonda olmanız gerekse de onları kendi gözlerinizle görebilirsiniz. Onları diğer insanlara da – eğer doğru pozisyondalarsa – gösterebilirsiniz. Hatta ve hatta gökkuşaklarının fotoğraflarını bile çekebilirsiniz.

Ancak gerçek olan tam olarak nedir? Sanki gökyüzü boyunca uzanan ve gidebileceğiniz bir noktada yerle buluşmak için aşağı doğru kıvrılan tiril tiril, çok-renkli gerçek bir yay varmış gibi görünür. Atalarımız, gökkuşaklarının böyle olduğunu düşünmüş olabilir. Biz tabi ki doğrusunu biliyoruz. Yukarıda gerçek, renkli bir yay yok. Veya, sanki gökkuşağının “atmosferik bağlantıları”ymışçasına, yaya benzer şekilde olan belli spesifik fiziksel özellikler de yoktur. Sadece havada eşit olarak dağılmış ve sizin bakış açınızdan çok-renkli bir yay gibi görünecek şekilde güneş ışığını yansıtan su damlacıkları vardır.

Özetleyecek olursak:

  • Gökkuşakları, her ne olursa olsunlar, gerçektir.
  • Renkli, mekânsal olarak konumlanmış gökteki yaylar yanılsamadır.
  • Renkli, mekânsal olarak konumlanmış gökteki yayların deneyimlenmesi gerçektir.
  • Renkli, mekânsal olarak konumlanmış gökteki yayların deneyimlenmesine sebep olan atmosferik koşullar gerçektir.

Yanılsamacılar, bilinci aşağı yukarı böyle düşünür. Yeterince gerçektir. Olaylarla algısal olarak uğraştığınızda içinde bulunduğunuz durumdur. Bilinç bende vardır, sizde vardır, bilim insanları tarafından çalışılabilir. Ancak bilinç, gökkuşağı gibi, safça, algıladığımız şekilde kabul ettiğimiz gibi değildir.

Kendi deneyimim üzerine düşündüğüm zaman, bana öyle geliyor ki bilincim, etrafımdaki dünyanın özel zihinsel niteliklerle – “kualia”larla – sadece benim yararım için ifade edildiği bir iç dünyadır. Ancak böylesi bir dünya yoktur. Sinir bilimi, beyinde böyle bir şey veya buna eş biçimde olan bir şey bile bulmamıştır. Bundan ziyade, paralel olarak ilerleyen ve fizyolojik, psikolojik ve davranışsal bir dizi tepkiyi tetikleyen karmaşık sinirsel aktivite dizileri bulur. Kualia dolu zengin bir iç dünyaya sahip olma algım, bütün bu süreçlerin yarattığı bir izlenimdir fakat süreçlerin kendisi, nemli bir hava kütlesinin renkli bir hava yayından farklı olması gibi varsayılan iç dünyadan farklıdır.

Özetleyecek olursak:

  • Bilinç, her ne olursa olsunlar, gerçektir.
  • Özel, kualia dolu zihinsel bir dünya yanılsamadır.
  • Özel, kualia dolu zihinsel bir dünya izlenimi gerçektir.
  • Özel, kualia dolu zihinsel bir dünya izlenimini üreten beyin süreçleri gerçektir.

Ne diyeceğinizi biliyorum! Bu özel kualia dünyasının izlenimi hakkında soru soracaksınız. Tam olarak nedir bu? Tıpkı bir gökkuşağını görmek gibi, kendisinin de kualia dolu özel bir zihinsel dünyaya ait olduğu bilinçli bir deneyim değil midir? Eğer öyleyse, tüm bu fikir döngüdür. Kualia dünyasının sadece başka kualia dünyasında var olduğunu söylüyorum gibi görünüyor. O halde bu ikinci kualia dünyası da sadece üçüncü bir kualia dünyasında mı vardır ve bu böyle devam edip gidiyor mudur? Saçmalık!

Eğer yanılsamacılar böyle düşünseydi, o zaman onların görüşleri gerçekten de saçma olurdu. Ancak böyle düşünmüyorlar. Deneyimlerin kualia dünyalarında var olduklarını hiç düşünmüyorlar. Deneyimlerin ne olduğuna dair, kualiadan bahsetmeyen farklı açıklamalar öneriyorlar. Benim tercih ettiğim görüşe göre deneyimler, algısal olarak tetiklenen karmaşık psikolojik tepkiler ve tepkisel eğilimlerdir. Gökteki renkli bir yayı deneyimlemek, böylesi bir yayın varlığına uygun inançlar, hatıralar, duygular ve bir dizi diğer tepkisel eğilim oluşturmaktır. Bir nevi “gökyüzü yayını algılama modunda” olmaktır. Benzer şekilde, kişinin içsel bir kualia dünyası olduğu izleniminde olmak, sanki içsel bir kualia dünyasına sahipmiş gibi psikolojik bir tepki vermektir, yani sanki böyle bir dünya varmış gibi düşünmek, konuşmak ve sayısız şekilde başka tepkiler vermektir. Bu önerinin tabi ki fazlasıyla detaylandırılmaya ihtiyacı var ve işe yaramayacağını düşünebilirsiniz ancak bu öneri, en azından yanılsamacıların gülünç bir döngüsel iddiada bulunmadıklarını gösteriyor.

O halde analoji böyle. Bilinç, bir gökkuşağı kadar gerçek. Bilinç vardır fakat ancak bir gökkuşağının gökyüzündeki bir yay olduğu kadar özel bir kualia dünyasıdır. Dolayısıyla kualia dünyasının sinirsel bağlantılarını bulmaya çalışmak, yağmurdan sonra atmosferde yay şeklinde bir yapı bulmaya çalışmak kadar mantıklıdır. Ve Bilincin Zor Problemi’ne[1] bir çözüm aramak, gökkuşağının sonundaki altın küpünü aramak gibidir.


[1] Bilincin Zor Problemi (Hard Problem of Consciousness), kualialara veya fenomenal deneyimlere nasıl ve neden sahip olduğumuzun açıklanması problemidir.


Keith Frankish – LIKE A RAINBOW”, (Erişim Tarihi: 13.07.2022)

Çevirmen: Çağan Fırtına


TOBB Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı'nı tamamladı, şu an ODTÜ İngiliz Edebiyatı yüksek lisans öğrencisidir. 18. yüzyıldan günümüze İngiliz edebiyatı en büyük tutkularından. Sosyoloji, psikoloji ve siyaset felsefesi ile akademik olarak ilgili. Orta seviye Almanca bilgisine sahip.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Hukuk Felsefesine Genel Bir Bakış – Mark Satta

Sonraki Gönderi

İdam Cezası Mitlerini Çürütmek – Iqrak Sulhin

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü