“Düşünüyorum, O Halde Varım”: Descartes’ın Bilginin Temelleri Üzerine Yaklaşımı – Charles Miceli

/
5324 Okunma
Okunma süresi: 11 Dakika

Şu an bu yazıyı okuduğunuza göre muhtemelen ya bir ekrana ya da bir sayfaya bakıyorsunuz demektir. Şunları düşünün: “Elimde bir kağıt var”, “Bilgisayar ekranının karşısındayım” veya buna benzer bir şey de olur.

Düşündüğünüz bu şey (yani elinizde bir kağıt veya karşınızda bir ekran olduğu inancı) kesin mi? Böyle olduğuna inanmanıza rağmen inancınızın yanlış olmasının bir yolu mümkün mü? Söz konusu bu inancınızda yanılıyor olma ihtimaliniz var mı? René Descartes (1596-1650) yanılıyor olma ihtimalinizin mümkün olduğunu iddia etmektedir: Bu inancınız da dahil olmak üzere neredeyse diğer tüm inançlar kesin olamaz.

Fakat Descartes bu durumun şöyle apaçık bir istisnası olduğunu savunmaktadır: “Düşünüyorum, o halde varım.”[1] O, bu inanç aracılığıyla kesin ve çürütülemez bir inanç keşfettiğini iddia etmektedir. Belki de felsefe dünyasında, “Cogito” olarak kısaltılmış olan Latince “Cogito ergo sum” [2] cümlesinden daha meşhur başka bir ifade yoktur.

Okumakta olduğunuz bu yazı Cogito’nun anlamını, Descartes için ne ifade ettiğini ve bugüne dek felsefe dünyası için mirasını incelemektedir.

René Descartes (1596 – 1650)

1. Kuşku ve Şüphecilik

“Düşünüyorum, o halde varım” ifadesi ilk olarak “Yöntem Üzerine Konuşma” (1637) adlı kitapta kendini göstermiştir [3]. Fakat Descartes en meşhur (1641) eseri olan İlk Felsefe Üzerine Meditasyonlar’da [5] (kısaca Meditasyonlar olarak bilinir) bu ifadeyi “Ben-im, varım” [4] olarak değiştirir.

Descartes Meditasyonlar’da pek çok yanlış inanca sahip olduğu gerçeğini ele alır ve yalnızca doğru inançlara sahip olmasını, hatta bilimsel araştırmaların da yalnızca gerçekleri ortaya çıkarmasını sağlamanın bir yolunu bulma umuduyla bu problemi ele almaya koyulur.

Descartes’in stratejisi, yanlış olan veya yanlış olabilecek her türlü iddiadan şüphe etmek ve bu iddialara inanmamaktadır. Öncelikle duyularını konu edinir, duyuları daha önce onu aldattığı için şimdi de aldatıyor olabileceğini kabul eder; daha önce hatalı akıl yürüttüğü için şimdi de yanlış akıl yürütüyor olabilir. Bundan ötürü de duyularından ve akıl yürütme yetisinden kaynaklanan tüm inançlardan şüphe eder, çünkü bu inançlar yanlış olabilir.

Descartes daha sonra ise şüphe etmek adına ulaşılabilecek en uç noktaya varır: Onun tüm düşüncelerini kontrol edebilme gücüne sahip olan ve onu herhangi bir şeye inanması için kandırabilecek olan kötü bir iblis (bazen ‘şeytan’, ‘cin’ veya ‘ruh’ olarak tercüme edilir) var olabilir. Descartes böyle bir iblisin var olmadığını kanıtlayamaz ve bundan ötürü de kendi zihninin dışındaki dünyaya yönelik tüm inançlarının iblisin neden olduğu yanılsamalar olabileceğini, bir gerçeğe denk gelmeyebileceğini ve dolayısıyla da dış dünyaya yönelik tüm inançlarının yanlış olmasının mümkün olduğunu kabul eder.

Descartes’ın genellikle bilgiden ve gerekçelendirilmiş inançtan yoksun olduğumuz fikrine dayalı bir şüpheciliği göz önüne aldığı düşünülür. [7] Bu türden bir şüphecilik, kesinlikten yoksun olmamız üzerine inşa edilir: İnandığımız her şey yanlış olabilir, o halde inançlarımız bilgi olamaz. (Çev. Not: Çünkü bilgi içerisinde kesinlik barındırır, şayet “yanlış olabilir” derseniz artık bilgiden söz edilemez. Bu görüş, çağdaş epistemolojideki YanılabilircilikYanılamazcılık ile ilgilidir). Buradan da görebileceğiniz üzere Descartes Cogito’nun şüpheciliği saf dışı bırakabileceğini ve kesin bir bilgiye (Çev. Not: “şüphe ediyorum öyleyse düşünüyorum, düşünüyorum öyleyse varım” kesin bilgisine) sahip olduğumuzu gösterebileceğini savunur.

2. Cogito ve Kesinlik

Descartes kötü iblis üzerine düşündükten kısa süre sonra Cogito’yu keşfeder. “Ben-im varım” düşüncesinin kötü iblis testine dayandığını fark eder! Descartes’ın gözden geçirdiği tüm inançlar ile inanç türleri yanlış olsa veya yanlış olmayıp yanlış olma ihtimali olsa bile, en azından kişinin kötü iblis tarafından kandırılması/aldatılması için var olmalıdırlar. Kişi bizzat kendi varlığından şüphe ediyor olsa dahi o an için var olmalıdır; çünkü o an şüphe eden bir şey veya biri var olmalıdır. Şüphe etmek bir düşünme biçimidir ve şüphe etmek veya düşünmek için öncelikle bir kişinin var olması gerekir: Çünkü aynı anda hem şüphe etmek hem de var olmamak mümkün değildir.

Dolayısıyla da Cogito’daki “düşünüyorum” kısmı, kişinin kendi varlığının apaçık, doğrudan, kesin bilgisine işaret eder. Düşünmek, düşünen birinin var olmasını gerektirir ve bu kesin bir bilgidir, çünkü kötü iblis gibi güçlü bir varlık dahi, var olmayan birini kandıramaz. Descartes böylece aradığı şeyi, yani kesin, şüpheye mahal vermeyen ve çürütülemez bir bilgi bulmuş oldu [8].

3. Şüpheciliği Alt Etmek

Cogito bir kez keşfedildikten sonra Descartes artık bunun kesin olan diğer doğrulara veya gerçeklere nasıl erişileceğine dair bir temel oluşturabileceğini savunur.

Descartes Cogito’nun reddedilemeyecek bir biçimde doğru olduğunu çünkü apaçık ve kesin olduğunu savunur. Apaçıklığa dair Descartes şöyle bir ifade kullanır: “Bazı düşünceler veya algılar o kadar açık ve aynı zamanda o kadar temeldir ki, onların doğru olduğuna inanmadan asla düşünemeyiz…”[9] (Çev. Not: Bu düşünceyi Descartes “İlk Felsefe Üzerine Meditasyonlar”ın 80 sayfasında da şöyle de ifade eder: “Doğru olduklarına inanmadan asla düşünemeyeceğimiz şeyler var: Örneğin, düşündüğümde varım; bir zamanlar olmuş olan, gerçekleşmemiş olamaz ve buna benzer şeyler.”) Bir şey kesin olduğunda ise, zihin o şeye dair en mühim ve hakiki olan şeyin ne olduğuna dair bulanık olmayan bir görüşe sahip olur. Bu ölçütler (veya nitelikler) diğer tüm inançların değerlendirilmesini mümkün kılan bir standart haline gelir.

Descartes, Cogito’dan türetilen apaçıklık ve kesinlik ilkelerinin dış dünyaya dair inançlarımızı temellendirebileceğini (veya gerekçelendirilebileceğini) iddia eder. Peki ama apaçıklık ve kesinlik ilkelerini doğrulayan şey nedir? Bu sorunun yanıtı Descartes’a göre Tanrı’nın varlığıdır. O, Tanrı fikri üzerine düşünerek Tanrı’nın var olduğunu savunmaktadır [10]. Daha sonra ise adil ve iyi bir Tanrı’nın, şeyleri apaçık ve kesin bir şekilde kavrama konusunda aldatılmamıza izin vermeyeceğini ve dolayısıyla Tanrı’nın bir rutin gibi sürekli olarak yanlış inançlara sahip olmamıza izin vermeyeceğini savunur.

Tüm bunların ardından Desartes için Cogito, birbiri üzerine inşa edilen bir dizi iddia için temel oluşturur. Descartes’a göre, sahip olduğu akıl yürütmesi, başlangıçta şüphe ettiği şeyi aslında kesin olarak bildiğini ortaya koymaktadır [11]. Tüm bunlar göz önüne alındığın Descartes için daha önce ele aldığı şüpheci endişe ve meseleler bertaraf edilmiş olur.

4. Sonuç: Kesinlik İçermeyen Bilgi

Descartes Cogito’dan epey etkilenmişti, böyle olmasının sebebi kesin olan ve dolayısıyla inanıldığında yanlış olamayacak bir inanç bulduğunu düşünmesiydi. Bir inancın bilinebilmesi (bilgi olabilmesi) için kesinlik içermesi gerektiğini düşünüyordu. Descartes bildiğimizi düşündüğümüz pek çok şeyden nihai olarak emin olabileceğimizi savunsa dahi, [12] ona kulak kabartan çoğu filozof bu iddiasını reddetmiştir.

Çağdaş bilgi kuramcıları ve epistemologlar, bilginin kesinlik içermesi gerektirdiği iddiasını reddetme eğilimindedirler: Genellikle “Yanılabilirci” (falliblists) olma eğilimindedirler; yani bazı önermeleri ve şeyleri bilebileceğimizi ama doğruluklarından kesinkes emin olamayacağımızı savunurlar [13].

Descartes’ın bilgi yaklaşımı ve standardıyla ilgili problem neredeyse hiçbir inancın bu standarda uymayışıdır. Descartes, alışıldık bilgi iddialarımızın nihai olarak nasıl Cogito’ya dayandığını gösterebileceğini düşünmüştür, fakat ne yazık ki çoğu filozof bu konuda ikna olmamıştır.

Cogito’dan çıkarılacak olan epistemik ders şudur: Şayet “kesinlik” bilgi için zorunlu ise bir şart ise elimizde çok az bilgi kalır. Aslına bakarsanız buradaki asıl problem şudur: Eğer bilgi için kesinlik gerekli değilse o halde ne gereklidir? [14]


Dipnotlar

  • [1] Descartes’ın Meditasyonlar metninin tümüne dair bir tartışma için Marc Bobro’nun “Descartes’ın Meditasyonlar 1-3” ile “Descartes’ın Meditasyonları 4-6” adlı yazılarına bakınız.
  • [2] Cogito ergo sum aracılığıyla ifade edilen fikir genellikle Descartes’a atfedilse ve onunla ilişkilendirilse dahi, bu fikrin ilk kez onun tarafından öne sürülmediği unutulmamalıdır. Örneğin, yaklaşık 1000 yıldan daha uzun bir süre önce Aziz Augustine, “The City of God” (Book XI, 26) adlı metninde genellikle fallor ergo sum olarak yorumlanmış olan “ergo sum si fallor” ifadesini kullanmıştır: “Yanılıyorsam, varım”. (Çev. Not: Bu çeviri için şu makaleyi esas aldık; sayfa 3. Fakat “Hata yapıyorum, o halde varım” şeklinde çevirilere de rastlamak mümkündür ve çevirisini yaptığımız bu yazıda yazar “I make mistakes, therefore I am.” ifadesini kullanarak bu yaygın çeviriye denk düşen bir ifade kullanmıştır.)
  • [3] Cottingham, John, Robert Stoothoff, and Dugald Murdoch. The Philosophical Writings of Descartes: Volume 1. Cambridge University Press (2012) (AT VI 32: CSM I 127).
  • [4] Descartes’ın Yöntem Üzerine Konuşma’daki ifadesini Meditasyonlar’da niçin değiştirdiği üzerine düşünmek öğreticidir. Konuşma’nın aksine, Descartes Meditasyonlar’da en basit çıkarımların ve akıl yürütmelerin dahi sorgulandığı zorlayıcı ve katı kuşku testlerine başvurur. Diğer bir deyişle, meditasyon yapan kişi Cogito’ya için sahneyi hazırlarken mantığın güvenilir olduğundan dahi emin değildir ve bu nedenle de öncüllerden onun var olduğuna doğru bir sonuca meşru bir şekilde varılamaz. Meditasyonlar’ın Cogito’sunda noksan olan ergo’yu açıklamanın bir başka yolu da Descartes’ın diğer inançlara gerekçe sağlamak ve dolayısıyla bilgiyi temellendirmek için temel bir inanç aradığına ve bir inancın uygun bir temel olması için kendisinin gerekçelendirilmesine gerek olmadığına işaret etmektir.
  • [5] Cottingham, John, Robert Stoothoff, and Dugald Murdoch. The Philosophical Writings of Descartes: Volume 2. Cambridge University Press (2012) (AT VII 25: CSM II 17).
  • 1999 yapımı bir bilim-kurgu filmi olan The Matrix bu fikrin bir tür güncellemesidir: Kişinin inançları fiziksel dünyadan değil de Matrix’ten kaynaklanıyor olabilir ve bundan ötürü de yanlıştır. Örneğin, bisiklete bindiğine inanan Matrix’e “bağlanmış” biri aslında bisiklete binmiyordur, dolayısıyla “bisiklete bindiğine” yönelik bu inanç yanlıştır.
  • [7] Birçok farklı şüpheci yaklaşım vardır. Bazı şüpheciler, herhangi bir şeyle ilgili herhangi bir bilgiye sahip olduğumuzu reddeden “küresel” şüphecilerdir: Descartes, en azından Cogito’ya ulaşmadan evvel küresel şüpheciliğe yakın duruyor gibi görünmektedir. Diğer şüphecilik türleri daha spesifik ve sınırlı: örneğin, birisi geleceğe dair bilgi iddiaları hakkında şüpheci olabilir (“Kimse gelecekte ne olacağını gerçekten bilemez”); dini bilgi veya ahlaki bilgi iddiaları hakkında da şüpheci olabilir; tanıklığa dayalı bilgi iddiaları hakkında da şüpheci olabilir; vb.
  • [8] Cogito’nun kesinliğinden çıkan şey Descartes’ın kendisinin mahiyetine yöneliktir: O düşünen bir şey olmalıdır. Cogito, Descartes’ın bir bedene veya beyne sahip olduğunu, hatta diğer zihinlerin var olduğunu kanıtlamaz: tüm bunlardan şüphe edilebilir. Kesin olan tek bir şey vardır: Descartes şöyle yazar: “Ben-im, varım, bu kesin. Fakat ne zamane dek ve ne kadar süreyle? Elbette, düşündüğüm müddetçe. Hatta belki de düşünmeyi bırakırsam, bir anda var olmayı da tamamen bırakmış olmam gerekir.” Cottingham, John, Robert Stoothoff ve Dugald Murdoch. The Philosophical Writings of Descartes: Volume 2. Cambridge University Press (2012) (AT VII 27: CSM II 18).
  • [9] Cottingham, John, Robert Stoothoff, and Dugald Murdoch. The Philosophical Writings of Descartes: Volume 2. Cambridge University Press (2012) (AT 7, 145-6, CMS 2, 104).
  • [10] Descartes, Tanrı fikrinin yalnızca Tanrı tarafından oluşturulmuş bir fikir olduğunu iddia etmektedir: Descartes’e göre o bu fikri (Tanrı fikri) kendi başına veya kendi deneyimlerinden oluşturmuş/yaratmış olamaz. Bununla birlikte Descartes, Tanrı’nın varlığı için farklı türden bir ontolojik argüman da sunmuştur: Andrew Chapman’ın Tanrı’nın Varlığına Dair Ontolojik Argüman‘ına bkz.
  • [11] Nitekim, Descartes açık bir şekilde Temelselcidir. Bkz. Hasan, Ali, “Foundationalist Theories of Epistemic Justification,” in E. N. Zalta (ed.), The Stanford Encyclopedia of Philosophy, Fall 2018 edition.
  • [12] Pek açık olmayan bir şey de; her bireyin bilgi sahibi olmak için Descartes’ın ki gibi bir akıl yürütme sürecinden geçmesi gerekip gerekmeyeceği ve eğer böylesi bir süreçten geçmezse bilgiden yoksun olup olmayacağı ya da Descartes’ın (ya da herhangi birinin veya yeterince insanın) bu meditasyonlara girmesinin herkesin bilgi sahibi olmasına katkıda bulunup bulunmayacağıdır.
  • [13] Bkz. Unger, Peter. Ignorance: A Case for Scepticism (Oxford, UK and New York, NY: Oxford University Press), Chapter III.
  • [14] Bilgi için kesinliğin gerekli olduğunu reddeden bilgi teorilerinin taşıdığı bazı problemlere yakından bakmak için: Andrew Chapman – The Gettier Problemi ve Bilginin Tanımı.

Referanslar


İlgili Yazılar


Charles Miceli – “I think, therefore I am”: Descartes on the Foundations of Knowledge“, (Erişim Tarihi: 25. 01.2023)

Çevirmen: Taner Beyter

Ankara Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi, Felsefe master eğitimine ise ara verdi. Etik, epistemoloji, din felsefesi ve metafelsefe ile ilgilenir. Evli olup öğretmenlik mesleğine devam etmektedir.   

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Endoktrinasyon (Aşılama): Birini Endoktrine Etmek Ne Demektir? – Chris Ranalli

Sonraki Gönderi

Türkçe Ahlak Felsefesine Dair 17 Kitap Önerisi – Taner Beyter

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü