Stonewall ayaklanmaları (1969), trans kadınlar öncülüğünde LGBT topluluğunun polise karşı ilk örgütlü ayaklanmasıdır. Günümüzdeki onur yürüyüşlerinin temelini oluşturur.

İncel Problemi: Erkekliği Yeniden Tanımlamak – Efe Aytekin

/
1833 Okunma
Okunma süresi: 5 Dakika

Bu yazı, kısmen Gülmez’in birkaç gün önce yayımlanan “Cinsellik Belası: Eşitsizliği Gerçekten Umursuyor muyuz?” başlıklı yazısına cevap olmakla birlikte olaylara farklı bir perspektif katma amacıyla da kaleme alındı. Gülmez, söz konusu yazısında cinsellik fırsatlarının ve özgürlüğünün arttıkça cinsel eşitsizliğin de bununla orantılı olarak arttığından bahsediyor. “Ortalama ve ortalama üstü” tipli insanlar, eskiden olduğundan daha çok rağbet görüyor ve “ortalama altı” insanlar kendilerine daha zor eş buluyor. Son zamanlardaki cinsel fırsat eşitsizliği kesinlikle üzerinde konuşulması gereken bir konu: Ama bu şekilde değil.

Gülmez’in yazısındaki ilk 3 paragrafa, yukarıda da bahsettiğim gibi, katılıyorum. Ortada çözülmesi gereken bir kriz var ve bu krizin baş rollerinden biri de muhtemelen “inceller“. Bu kişiler sosyal medyanın mükemmelliyetçi lensinin dışında kalıyor ve kendilerini forumlara kapatıyor. Hayatın ne kadar acımasız olduğundan, asla bir kadınla beraber olamayacaklarından ve kadınların ne kadar ‘başarı odaklı’ davranarak eş seçtiklerinden yakınıyorlar. Bir nevi “dışlanmışlık ve kendinden nefret etme” üzerine kurulu bir kimlik inşa ediyorlar. Bu kişiler umutsuz, çene yapılarından tutun da ten renklerine kadar birçok genetik faktör yüzünden asla kadınların onları seçmeyeceklerini düşünüyorlar. Kadınlara nasıl davrandıklarının, yaşayış biçimlerinin ya da ilgi alanlarının onlar için hiçbir önemi yok- çünkü belirlenimci bir cinsel görüş içine hapsolmuş durumdalar. Gülmez’in de dediği gibi, incellerin tamamen haksız olduklarını söyleyemeyiz. Fiziksel faktörler eş seçiminde önem arz eder ve Tinder gibi ‘hızlı eş bulma’ şansı tanıyan, randevulaşmayı âdeta açık market haline getiren bu sistem içerisinde bu önem daha da büyür.

Erkeklerin, erkek egemen bir toplumda baskıcı taraf olarak hiçbir zorbalığa maruz kalamayacakları gibi bir iddiam yok. Erkekler de aynı kadınlar gibi, bazı durumlarda onlara yapıştırılmış cinsiyet etiketi yüzünden baskılara maruz kalabilir. Örneğin, erkeklerden sürekli güçlü olmalarının beklenmesi, birçok durumda erkeğin kişiliği ve isteklerine tamamen zıt hareket etmesine sebep olabilir. Gülmez’in fark edemediği şey, bu baskıların kadınların ve LGBT bireylerin maruz kaldıkları baskılara eşdeğer olmamasının rasyonel olduğudur. Neden eşdeğer olmadıklarıyla ilgili uzun bir açıklamaya gerek duyulduğunu sanmıyorum: Hetero, cis* bir erkek cinsiyeti ya da cinsel yönelimi yüzünden hiçbir zaman öldürülmeyecek ya da cinsiyeti beyanındaki gibi tanınsın diye on binlerce lira karşılığında bir takım acılı ameliyatlara girmesi gerekmeyecek. Aslında Homo Siberus haklı gibi duruyor, bazı eşitsizlikler bağlama göre öbürlerinden daha değersiz olabilir.

Feministler ve LGBT aktivistleri yıllar süren mücadeleler sonucu bazı ülkelerde haklarını elde etti; kadınlık gibi kavramları da yeniden tanımladılar. Kurbanlık fetişinin en üst seviyelerde olduğu günümüzde beyaz ırkçılığı, heterofobi ya da anti-zengin önyargısı gibi kavramlar gittikçe yaygınlaşsa da önümüzde baskı ilişkilerine dair tarihsel gerçekler var. Amerika’da beyazlar, Dünya genelinde de heteroseksüeller ya da zenginler sistematik ayrımcılığa maruz bırakılmamıştır. Büyük gelişmelerin kaydedildiği günümüzde belki de feministlerin karşısındaki en büyük engel, artık ona karşı durmakla birlikte eşzamanlı olarak bütün sorumluluğu ona yükleyen toplum. “Kadınlar x yaşıyor” denildiği zaman karşı taraftan yükselen “Erkekler de x yaşıyor” sesi:

Madem feministler kadın erkek eşitliğini bu kadar önemsiyor, erkeklerin sorunlarıyla da ilgilensinler o halde!

Feminizm cinsiyet eşitsizliğiyle ilgilenir; bunu yaparken de önündeki en büyük engel olarak içinde yaşadığı patriyarşiye işaret eder. Patriyarşi erkeğe de zarar verir. Feminizm bunu söylese bile bir çözüm sunmadığı için suçlanır. Erkekliği yeniden tanımlamaya çalıştığı alanlarda da, kendine kimliğine saldırıldığını hisseden erkekler tarafından sindirilir. Yıllar süren mücadele sonucu tırnaklarıyla kazıyarak ulaştığı yeniden tanımlanmış, daha özgür kadın simgesini bu sefer de erkek için yaratması istenir. Gülmez’de feminizme cephe almış gibi duruyor; aynı zamanda da incelleri kurtarması için sırtını feminizme yaslıyor.

Belki de bunu yapmamalıyızdır. Ortada bariz bir erkeklik krizi olduğunu görmek, sorunun çözümüne iyi bir başlangıç olabilir. incellere en çok zarar veren şey dominantlık ve ‘alfalık’ takıntılı erkeklik algısının ta kendisidir- feministlerin yıllarca karşısında durduğu algıdan bahsediyorum. Bu noktada belki de gerçekten bir ‘erkek hakları aktivizmine’ ihtiyacımız vardır. Bahsettiğim aktivizm, sosyal medyada karşınıza çıkacak erkek hakları aktivizminden farklı. Şu an mevcut olan toplulukların hemen hemen hepsi geleneksel cinsiyet rollerine dayanan erkekliğin yanlış bir şey olmadığı ve korunması gerektiği yönünde hareket etmektedir ve dikkat ederseniz görürsünüz ki en büyük dertleri feministlerin gönderilerinin altına ‘Erkekler de bunu yaşıyor!’ yazmaktır. Benim öne sürdüğüm aktivizm ise erkekliği yeniden tanımlamalıdır. Bunu feministlerin ya da LGBT zümrelerinin yapmaya çalışması nafiledir; size verilen kimlik kazanılan kimliğin yerini tutamaz. Erkek hakları aktivistleri sorunlarının çözümünü geçmişte arar, geleneksel rollere dönmenin krizi çözeceğine inanır. Ne yazık ki incelleri nostalji kurtarmayacaktır çünkü sorunlarının temeli zaten nostaljik görüştedir. ’Alfalık’ takıntısı olmayan, daha kapsayıcı bir erkeklik kavramına yol almak gerekir. incellerin feministler tarafından umursanmadığını öne süren erkekler için bir soru: Daha önce hiç Twitter’da vücut olumlaması yapan, farklı erkekliklere değinen bir erkek gördünüz mü? Ya da, bir erkek arkadaşınıza en son ne zaman rekabetçi ve satirik olmayan bir şekilde destek oldunuz? Bir şeyleri domine etmek üzerine kurulu kimlik içi etkileşimler aslında kimliğin büyük bir kısmını da oluşturur.

Konu üzerine Gülmez’in yazısının ardından fikir yürütmeye başladım ve bu kadar kısa sürede henüz her şeyi tam olarak düşünemedim, bu yüzden yazıyı burada bitiriyorum.  Artık önümüzde bir çözüm önerisi var, ancak uygulamaya niyetimiz var mı? Amaç bir şeyler çözmek mi yoksa feministlere ‘Erkeklerin sorununu da çözün o halde’ demek mi? Erkeklik stereotipleri de bariz bir şekilde aynı kadınlık stereotipleri gibi bize zarar veriyor, bunun için erkekler olarak kendimiz bir şeyler yapmalıyız. Feministlerin kendi adlarına başardığı gibi daha olumlayıcı, kapsayıcı ve daha az rekabetçi bir erkeklik inşa etmeye çalışmalıyız. Bu yolun ilk adımı da feministleri suçlamak olmamalı, onları örnek almak ve patriyarşiye karşı davalarını desteklemek olmalı. Yol üzerinde incelleri, trans erkekleri, gay erkekleri, engelli erkekleri, sesi ötekiler kadar çıkmayan erkekleri de olabildiğince unutmamalıyız.


*cis: biyolojik cinsiyeti ile sonradan edinilen toplumsal cinsiyeti aynı olan kişi.

Cinsellik Belası: Eşitsizliği Gerçekten Umursuyor muyuz? – Talha Gülmez

5 Yorum

  1. Feminizmin bu kadar tepki almasının beklenilecek birşey olduğunu düşünüyorum,
    (1) Feminizm veya medyadaki imajı yaratan Feministler, kadın haklarının savunusundan ziyade kendileri için faydalı herhangi bir şeyin veya görüşün “gerçek olduğunu” ve aksini iddia etmenin, benimsemenin ahlaksızlık olduğu gibi bir tavır içerisindeler. Azımsanmayacak kısmı suçlayarak, başka bir görüş sunanı *potansiyal tecavüzcü veya cahil itham ederek konuşuyorlar.
    (2) Feminizm cinsiyet eşitliğini savunuyor iddiasında iki cinsiyeti eşit derecede önemsediği görüşü //ve veya// feministlerin takındığı ahlaki olanı yapıyorum tavrına toplumda erkeklere karşı daha büyük bir eşitsizlik-zorluk varken nazaran yanında çok küçük kalan herhangi bir kadın sorununa daha duyarlı olması. Herhangi bir kadına şişman olduğu için bir espiri yapıldığında sirenleri yakarken (ki şişmanlık genetiğe göre değişmesi daha cok kişinin iradesine bağlıdır, kimi insanlar istese kilo verebilecek pozisyondadır, ama boyunu uzatmak imkansız) erkeklere manlet denildiğinde hiçbir duyar görülmüyor.

    Kısaca feministlerin büyük çoğunluğunda bu sayfadaki herhangi bir yazarda görebileceğiniz mütevazı ve davetkar üslup yok.

    • Merhaba, yorumunuz için teşekkürler.
      (1) ‘Ahlak’ takıntısı olan ve insanları ‘ahlaksızlıkla’ suçlayan bir feminist görmeyeli yıllar oldu. Ana akım feminizmlerin asıl amacı bir nevi ahlak normlarını yıkmak, bu yüzden kimseyi ahlaksızlıkla suçlayacaklarını düşünmüyorum- fakat saldırgan tavır konusunda haklısınız. Bırakın feminist olmayanlara karşı olmayı, feminist hareketlerin kendi aralarında bile birbirlerine cephe aldığını yakın zamanda Türkiye’de de gördük. Üslup bence de bir sorun. Burada ‘gerçek’ten kastınızın ne olduğunu merak ettim.
      (2) Yukarıda da belirttiğim gibi feministlerin ahlaklı olanı yapıyorum iddiası olduğunu düşünmüyorum. Erkeklerin kadınlardan daha çok sorun yaşadığı toplumsal cinsiyet kökenli alanlara örnek verebilir misiniz? Nafaka, intihar oranları gibi konular yine aslında erkeklik kökenli sorunlar, patriyarşi yalnızca erkekten kadına ilerleyen bir baskı mekanizması değil: bazı erkeklerden öbür erkeklere doğru giden de bir baskı mekanizması.
      Body positivity konusunda feministlerden gelen duyarlılığın erkekler için o pek de fazla olmadığına katılıyorum fakat benim zaten hiçbir zaman feminizm kadınlarla ilgilendiği kadar erkeklerle de ilgilenmelidir gibi bir iddiam olmadı, bence diğer feministlerin de yok. -Feminizmin neden cinsiyet eşitliği amacına rağmen doğası gereği kadınları daha çok özne aldığına burada değinmeyeceğim- Bu yüzden kapsayıcı bir erkek aktivizmi önerdim. Haklısınız, feminizmin eleştirilecek yönleri var fakat bu eleştirilerin cevabını yerimizde tepinmektense başka yerde aramalı.

      • Ne kadar aptalmışım ben böyle, muhtemelen hala da öyleyim.

        Iddialarınızın çoğuna katılıyorum, sadece sosyal medyada görsüğüm veya konuştuğum rastgele feministlerin büyük kısmının bir tür erdemden, ahlaken duyarlı olmaktan bir nevi yoksun olduğunu hala düşünüyorum. (Feminist olmayan herhangi bir insanda bu erdem daha azdır muhtemelen, tabii) Coğu kez onlarla konuştuğumda; sünnetin ve bazı devlet eliyle erkeklere zorunlu kılinan uygulamaların en az tecavüz kadar travmatik olduğunu bahsedince “oh iyi oluyor” benzeri tepkilerden dolayı sinirliydim.

        Bu arada zorunlu askerliğin gündemdeki pekçoğu şeyden çok daha acil bir etik problem olduğunu düşünüyorum, peter singerin öncülleriyle vs. Tabi bunu önemsemediği icin hicbir grubu suclamıyorum. Sadece insanlara ve etik kaygılarına-motivasyonlarına karşı çok karamsar bir anlayış kazandım galiba. Zorunlu askerlik, ekonomik yük ve baskılar ve sünnet örnek verilebilir erkeklere zararlarına,

        bir sorunum da patriarkinin yaygın kullanımında. Sanki üniversiteli komplo teorisi gibi sosyalizmi savunan gençlerin anlattigi gibi, erkeklerin gizli bir orgutle kadinlari bastirdigi gibi imgeler uyandiriyor ofansif dille kullanildiginda. Patriarkinin kadinlar için de erkekler için olduğu kadar kullanışlı olduğunu -sınıfına, toplumdaki yerine bağlı olarak- ve toplumun ortak sorunu olduğuna inanıyorum. Bahsettiğim kullanışlılık izmirde olan bir kadın için mesela, yine de cinsiyetlere normatif şeyler yüklemenin sorunlu olduğuna inanıyorum.

        Bu sitedeki yazılar gibi üslupla yazılmış, edebiyat olmayan yazılar podcastleri seve seve tüketirim onerirseniz. Lütfen free thinker olmasın.

  2. ”incellere en çok zarar veren şey dominantlık ve ‘alfalık’ takıntılı erkeklik algısının ta kendisidir”
    Yanlış.
    Inceller bu tür redpll saçmalıklarına inanmaz, alfa-beta erkeklik diye bir şey yoktur. Genetik her şeydir. Incelliğin patriyarşi ile de direkt bir bağlantısı yok sanıldığı gibi zira patriyarşi olmasa inceller yine var olmaya devam edecek çünkü kadınların seçimleri tip-para-statü 3lüsüne dayanır, kadınlar için gerisi tamamiyle teferruattır.
    Bunların içinden en önemlisi olan tip(Yüz,Boy,Irk,Saç çizgisi vs) genetik yoluyla edinilir ve yaşam içinde görünümün değiştirilmesi çok zordur.
    Incellik hakkında bilgi edinmek istiyorsanız blackpill’i araştırabilirisiniz.

    • Haklısınız. Ataerkil toplum olmasa bile ( ki öyle bir şey yok. Türkiye yasalarında bile kadınların nafaka gibi erkeklerin sahip olamadığı çok hakkı vardır.) cinsellik açısından ezilen erkekler olacak. Ve bunu çözmek gelir eşitsizliğini çözmekten çok daha zor. Çünkü kadınlar mal değil ki eşit paylaştırılsın. Ancak fuhuş yasallaştırılıp ve erkeklerin devlet desteği ile fuhuşa ucuza erişmesi sağlanabilir. Bu şekilde hem hayat kadınları çok para kazanırlar hem de erkekler canı sıkıldığında ucuza seks yaparlar ve kadın düşmanlıkları azalır.

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Felsefeye Yeni İlgi Duyanlar İçin 10 Türkçe Felsefe Kitabı – Taner Beyter

Sonraki Gönderi

‘Cehennem Problemi’ Tartışmasına Katkı – Taner Beyter

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü