O halde başka bir inanç ya da önermeye dayanmadan “2+5=7” önermesinin doğru olduğunu biliyoruz. “2+5=7” gibi delile ihtiyaç duymayan önermelere “apaçık önermeler (self evident)” denir. “Bütün parçadan büyüktür.” veya “Zeynep aynı anda hem oturma odasında kitap okuyor hem de mutfakta yemek yapıyor olamaz.” türündeki önermeler apaçık önermelerdir. Zihnimiz bu önermeleri dolaysız ve zorunlu doğrular olarak kavrar. Diğer yandan bazı inançlarımız “duyular için açık (evident to the sense)”tır. Duyular için açık önermeler duyularımıza hitap eden, algısal deneyim ile ilişkili önermelerdir. İllüzyon benzeri bir durumdan dolayı yanılabileceğim gerçeği bir kenarda dursun, “Önümde bir buzdolabı var gibi duruyor.” inancına sahip olup bu inançta hatalı olduğumu düşünmem zor görünüyor. Böylesi algısal önermelere daha iyi bir örnek olarak şu verilebilir: “Şu an masada oturuyor gibiyim.” Bu önerme bana şu an itibariyle hatalı değilmiş gibi geliyor, çünkü bu satırları yazarken gerçekten de şu an bir masada oturuyorum. Modern dönemde böylesi duyular için açık önermelere, “değiştirilemez (incorrigible) önermeler” de denmiştir. Bu üç epistemik kavramı tanımladığımıza göre Kartezyen (Descartesçi) epistemolojinin temelselciliği için açık bir ilkeye ulaşmış bulunuyoruz, buna P ilkesi diyelim;
P ilkesi: “Bir önerme S için apaçık ve değiştirilemez ise haklı temeldir.”
Ancak öyle görülüyor ki birçok önerme apaçık ve değiştirilemez olma kriterine dayanmamasına rağmen haklı temel inançtır. Örneğin, “Dün öğlen nefes alıyordum.” türündeki önerme açıktır ki haklı temel inançtır. Öyle görülüyor ki hepimizin algı ve hafızaya dayanan, ancak başka inançlara dayanmayan birtakım temel inançları vardır. Benzer bir şekilde diğer zihinlerin varlığı, duyularımızın güvenilirliği ya da dış dünyanın var olduğu gibi inançlarımız temel inançlar kategorisinde görünmektedir. O halde P ilkesine ne gerek var?
P ilkesini kabul etmek için çıkarımsal veya başka türden bir argüman öne sürülmemiştir; eğer bu doğruysa P ilkesini kabul etmek için gerekçemiz P ilkesini kabul etmenin bizzat kendisidir. Bunu şöyle bir soru ile biraz açalım; temelselciliğin önermelerini ve bu önermelerin revize edilmiş çağdaş bir savunusu olarak reformcu epistemolojinin önermelerini neden kabul edelim? Tanrı inancı neden haklı bir temel inanç olsun ki?
P ilkesinin kabul edilmesi için gerekçemizin yine P inancının kabul edilmesinden başka bişey olmayışı ve söz ettiğimiz eleştiriyi (Tanrı inancı neden temel inanç olsun?) nasıl kavramamız gerektiğine yönelik Batak, oldukça iyi bir yöntem sunmaktadır. Batak zekice bir hamle olarak Reid’in sezgiciliğinden kısaca söz ederek her şeye akıl yürütme ile ulaşmadığımızı hatırlatmakta ve Plantinga’nın diğer zihinlerin varlığı inancından bahis açmaktadır. (2) Yani söz edilen eleştiriyi dile getiren kişiye şu soruyu sormak yerinde görünüyor; diğer zihinlerin varlığını nereden biliyoruz ve neden kabul ediyoruz? Diğer zihinlerin var olduğuna yönelik inancımız temel inanç ise Tanrı’ya olan inanç da aynı sebeplerden ötürü bir temel inanç olamaz mı?
O halde toparlarsak;
- P ilkesini kabul ediyor oluşumuzun tek argümanı ve gerekçesi bizzat kendisini kabul ediyor oluşumuz,
- Diğer insanların zihinlerinin olduğuna yönelik temel inancımızın var olma sebebi, bu yöndeki P ilkesini veya diğer insanlar zihinlerinin var olduğunu kabul ediyor oluşumuz,
- Tanrı’nın var olduğuna yönelik inancımızın temel inanç olmasının sebebi, diğer zihinlerin varlığına yönelik inancımız veya P ilkesinin kabul ediyor oluşumuz gibi bir kabul ediştir.
Klasik Temelselciler P ilkesini hiçbir gerekçeye dayanmadan (kendi öne sürdükleri temel inanç olma ölçütleri de dahil olmak üzere) kabul etmektedir. Plantinga tam da bu noktaya işaret etmektedir. Öyleyse;
- “P ilkesinin kendisi apaçık ve değiştirilemez değildir.” dememiz mümkündür. (1)
Plantinga için, P ilkesi yanlış olmasına rağmen temelci onu kabul ediyorsa, o belli türden sorumluluklarını ihlal ediyordur. Açıktır ki klasik temelselcinin P ilkesini desteklemek için bir delili ve argümanı yoktur gibi duruyor. Eğer delilcilik, klasik temelselcilikten kaynaklanıyorsa hem klasik temelselcilik hem de delilcilik aleyhinde ciddi bir pozisyon sahibi olmuş oluruz. Ancak Norman Kretzmann gibi isimler tam tersine delilcilik klasik temelselcilikten değil, klasik temelcilik delilcilikten kaynaklanmaktadır şeklinde bir iddiaya sahipti, böylesi bir iddia tartışmaların yönünde belli bir değişikliğe sebep olacaktır.
Plantinga haklı temel inançlar kategorisine Tanrı inancı, tanıklık, hafıza, dış gerçekliğin varlığını da dahil ederek kendi epistemik yaklaşımını belirginleştirir. Diğer yandan Quinn ve Alston gibi düşünürlerin birçok açıdan Plantinga’ya katılıp başka açılardan onu eleştirdiğini belirtmekte fayda var.
Tanrı İnancı Temel İnanç mıdır?
Klasik temelselcilerin kriterine uymayan temel inanç olabilecek örneklerle karşı karşıya kaldığımızda ne yapmalıyız? Kuramsal yapımızı tümevarımsal bir metot ile sorgulamak ve mevcut somut örnekleri göz önüne alarak haklı temel kriteri aramamız uygun bir yol gibi duruyor. Bunun sonucunda bir örnekler kümesi elde edeceğimiz açıktır. Bu kümenin kendisinin epistemik güvenilirliliği bize ne kadar açık gelirse, başka türden klasik temelselcinin kriterinin çürütenini elde etmiş olacağımızdan o kadar emin olabiliriz. Bu durumda teist bir topluluk kendi örnekler kümesinden sorumlu olarak, örnekler kümesini sınama yolunu seçmelidir. Bir topluluğun yamyamlık ve bebek katilliğinin yanlış olduğuna yönelik temel inancı olduğunu varsayalım, bu temel inancı var eden örnekler kümesinin kabul etmelerinin sebebi nedir? Açık ki P ilkesinden yola çıkarak bu yönde bir temel inanç elde etmiş değillerdir. O halde tekrar edelim; aynı şekilde Tanrı inancı neden temel inanç olmasın?
Birçok eleştirmen Tanrı inancının temel inanç olması noktasında farklı toplulukların farklı düşünebileceği ve bir grup örnekler kümesine uygun bir şekilde Tanrı inancını temel inanç olarak kabul ederek başka bir grupla anlaşmazlığa düşebileceği konusunda hemfikirdir. İşte tartışmaların en ateşli olduğu kısımlardan biri de budur. Farklı grupların Tanrı inancının temel inanç olup olmaması konusunda anlaşmazlığa düşmesi Tanrı inancının temel inanç olmadığını kanıtlar mı? Plantinga ve reformcu epistemologlar cevap çok açıktır: “Hayır!” Ancak buraya kadar güçlü bir argüman ile “Tanrı inancı temel inançtır/haklı temeldir.” önermesini kabul etmek yönünde ikna olmuş değiliz. Alston ve başka birçok düşünür ile hemfikir olduğumuz bir konu var, Plantinga’nın fikirleri dinsel inancın otonomisini savunma üzerine kuruludur. O halde eleştirmen dinsel inancın otonomisini neden kabul etmek zorunda olduğumuzu sormakta haklıdır, ki biz de bu soruyu soruyoruz. Tartışma bir noktada dinsel inancın içeriği ve otonomisi ile yakından alakalıdır.
Son olarak eklemek de fayda var ki farklı örnekler kümesinden hareketle farklı temel inançlar olabileceğini iddia etmek epistemik bir göreceliliğe yol açarsa bu göze alınabilir bir risk mi?
Dinsel İnancın İçeriği ve Otonomisi
Dinsel inancın içeriğinden söz ederken Plantinga’dan çok farklı bir pozisyonda olan Phillips’ten söz etmek yerinde bir başlangıç olacaktır. Birçok yorumcuya göre Wittgenstein’ın dil felsefesindeki “Dil dünyayı resmeder.” ifadesini temel alan Phillips için Tanrı’ya olan inanç kabul edilebilirdir; bu inanç rasyonel ve felsefi kanıtlarla desteklenmesi gerekilen bir inanç da değildir. Bu düşünce, kısaca, bazı ifadelerin görünüşteki anlamları ile gerçekteki anlamları arasında bir ayrım olduğunu kabul eder. Filozofların ya da bazı insanların tanımladığı Tanrı, rasyonel kanıtlar, empirik veriler, hipotez kurma, doğrulama ya da yanlışlama gibi ilkelerle hareket ederek ‘görünüşte inanç’ türü bir şey olur. Tanrı hakkında konuşmak herhangi bir obje hakkında konuşmak ya da teorik sorular sormak değildir. “Tanrı vardır.” ifadesi bir iman/güven ifadesidir. (3) Bu bakış açısına sahip olanlar için doğal teoloji bu gerçekliği sık sık ıskalamaktadır. Phillips için inançların doğru olması olayların ya da işaret edilen nesnelerin gerçekten var olmalarını gerektirmez. Benimsenen inanç ile o inançtan kaynaklanan eylemler arasında neden bir ayrım yapalım ki? İnanç, bu noktada eylemden bağımsız bir zihinsel durum olmaktan çıkar. Bu bakış açısına göre inanç bir zihin halinden ziyade bir fiil olarak görülür. Farklı türden eylemlerimiz farklı türden inançlara işaret ederler. Tanrı inancı söz konusu olduğunda ise bu inanç Tanrı’yı resmetmez; çünkü o resmedilecek bir varlık değildir. Tanrı inancı, en kaba haliyle, bir tür eylem ve pratiklerde görülür. Doğrulanıp yanlışlanacak bir zihin hali değildir.
“İnanıyorum ki kar yağacak.” dediğimiz zaman kendi zihinsel halimize atıfta bulunmuyoruz. Bu ifade yerine “Kar yağacak.” ifadesini de kullanabilirdik. Burada yaptığımız bir iddia ileri sürmektir. Görüşün özeti şudur: “İnancın anlamı, fiillerden ayrılamaz.” Öyleyse “Tanrı’nın varlığına inanıyorum.” ifadesinin anlamı, bu ifadenin eylemlerimize yansıma biçimidir. “Tanrı’ya inanıyorum.” ifadesi doğrulanıp yanlışlanabilecek bir zihinsel hal olmaktan ziyade anlamını onunla ilişkili eylemlerden alır. Nihai olarak “Tanrı’ya inanıyorum.” ifadesi eylemlerde anlam buluyorsa eylemlerde anlam bulmayan inançlar var mıdır? Plantinga’nın pozisyonunda Wittgenstein’ın izini görmek pek mümkün olmasa da kimileri için onun pozisyonu da sonuçları itibariyle Phillips’in görüşüne benzemektedir. Plantinga için Tanrı’ya inananlar, inançlarının doğruluğunu gösteren herhangi bir argümana veya kanıta sahip olamasalar dahi bu inanca sahip olma hakları vardır. Örneğin Flew gibi düşünürler Tanrı’ya inanmak için kanıt ve veri talep ederken, Plantinga bunu reddederek kanıt olmasa dahi Tanrı’ya olan inancın makul olabileceğini görmektedir; aynı karşımızdaki dış dünyanın gerçek olduğuna yönelik kanıt aramadan (sezgisel açıklık etmeni çok önemli olmasına rağmen) onun gerçekliğine inanmamız gibi.
Hatırlatmakta fayda var ki, Plantinga’nın görüşü temel inanç kriterlerimizin çok sıkı kriterler olmaları gerektiğini ve sadece kendiliğinden apaçık şeylere dair inançlarımızın temel inançlar olabileceğini iddia eden klasik temelselciliği (classical foundationalism) eleştirir ve temel inançlık kriterlerini gevşetmemiz gerektiğini öne sürer. Kimileri için açıktır ki Plantinga temel inançların çürütenlere (İng: defeaters) sahip olmamaları gerektiğini söylemekle beraber temel inançları sistematik bir şekilde tespit edebileceğimiz bir yöntem sunmaz. Hatta böyle bir yöntemin olmaması görüşün bir meziyeti olarak görülür. Diğer yandan “Tanrı vardır.” inancının temel inanç kategorisine alınamayacağına yönelik eleştiriler yapılabilir. Belki de tartışmalı felsefi konulardaki inançlarımızın temel inançlar olamayacakları, bu nedenle onlar lehinde gerekçelere sahip olmamız gerektiği söylenmelidir.
Diğer yandan Plantinga, John Pollock’un etkisiyle veya ondan ödünç alarak kendi yaklaşımında çürütenlere (defeater) yer vermektedir. Tanrı inancının temel inanç olup olmadığı sorusu bu anlamda onun çürütenleri olup olmadığıyla da ilişkili olabilir. Eğer din felsefesi içerisinde argümanları göz önüne aldığımızda bir grup veya bir insan için “Tanrı vardır.” inancının bir çürüteni yani; ateistik bir argüman yoksa bu inanç temel inanç olabilir. Aynı şekilde bir ateistik argümanın çürüteni yok ise de bu ateistik inancın (söz konusu Tanrı var değildir.) temel inanç olması mümkün görünmektedir. O halde bir temel inanç, kendi çürütenini çürüten bir önermeye ihtiyaç duymaktadır. Eğer Tanrı inancı böyle ise bir grup veya insan için temel inanç sayılabilir.
Toparlarsak temel inançlar nasıl elde edilir?
- öncelikle apaçık olarak haklı temel görünen ve görünmeyen inançlar kümesi oluştururuz,
- tümevarımsal olarak haklı temelsellik kriteri el ederiz,
- haklı temelselliğin zorunlu ve yeterli koşullarını belirten hipotezler oluşturur, ve
- ilk kümedeki inançlarımız ile bu hipotezleri sınar ve çürütenlerin olup olmadığına bakarız.
Daha önce de dile getirdiğimiz gibi burada en makul eleştiri göreceliliğin yıkıcı sonuçlarına kapı aralayabilecek olan, hatta göreceliliği varsayıyor görünen bu pozisyonun ne derece kabul edilebilir olduğudur. Bu eleştiriyi getirmemize sebep olan şudur; Plantinga’nın reformcu epistemoloji anlayışına göre her bir grup belli şartlar kendisine apaçık göründüğünde inançlarını ifade ettikten sonra, bir hipotez ve haklı temelsellik ilkesine ulaşacaktır. Plantinga’nın kendisi, birçok dini epistemolog ve Batak gibi yorumcular böylesi bir eleştiriyi makul görmezsen Sennett, Martin ve Hanink gibi yorumcular ve biz, bir dereceye kadar radikal bir biçimde olmasa dahi bir tür göreceliğe kapı aralandığını düşünüyoruz.
Kaynakça
(1) Plantinga A., “Reason and Belief in God”, Alvin Plantinga and Nicholas Wolterstorff (ed.) Faith and Rationality, (Notre Dame: University of Notre Dame Press, 1991. s.52.
(2) Batak K., Tanrı’yı Bilmek, “Alvin Plantinga’nın Din Felsefesinde Tanrı ve Epistemoloji”, İz Yayıncılık, s. 112.
(3) Bu yönde fikirleri yakından incelemek için bkz: Philips, D. Z. (1976). Religion Without Explanation. Yayın Evi: Oxford.
Forrest P., “The Epistemology of Religion”, https://plato.stanford.edu/entries/religion-epistemology/, Erişim: 29.01.2020.
İleri Okuma:
Edmund Gettier- Gerekçelendirilmiş Doğru İnanç Bilgi midir?: https://onculanalitikfelsefe.com/gerekcelendirilmis-dogru-inanc-bilgi-midir-edmund-l-gettier/
Taner Beyter & Alican Başdemir- Epistemoloji (Bilgi Felsefesi): Neyi, Ne Kadar, Nasıl Bilebiliriz?: https://onculanalitikfelsefe.com/epistemoloji-bilgi-felsefesi-neyi-ne-kadar-nasil-bilebiliriz/
Taner Beyter- Gettier Problemi’ne Giriş: Gerekçelendirme Sorunu: https://onculanalitikfelsefe.com/gettier-problemine-giris-gerekcelendirme-bilgi-icin-yeterli-mi-taner-beyter/
Taner Beyter- Erdem Epistemolojisi: Bilgiye Erdem ile Ulaşmak: https://onculanalitikfelsefe.com/erdem-epistemolojisi-bilgiye-erdem-ile-ulasmak-taner-beyter/
Taner Beyter- Erdem Epistemolojisi “Bilgiye Erdem Yoluyla Ulaşmak Mümkün mü?”: https://onculanalitikfelsefe.com/taner-beyter-erdem-epistemolojisi-bilgiye-erdem-yoluyla-ulasmak-mumkun-mu/
Taner Beyter- Reformcu Epistemoloji ve Temel İnançlar: https://onculanalitikfelsefe.com/reformist-epistemoloji-ve-tanri-inanci-taner-beyter/
Fatih S.M.Öztürk- Bilgi ve Doğruluk: https://onculanalitikfelsefe.com/bilgi-ve-dogruluk-fatih-s-m-ozturk/
Fatih S.M.Öztürk- Carnap, Quine ve Metafizik: https://onculanalitikfelsefe.com/carnap-quine-ve-metafizik-fatih-s-m-ozturk/
Zeynep Vuslat Yekdaneh- Güvenilircilik Gettier Problemine Çözüm Bulabilmiş midir?: https://onculanalitikfelsefe.com/guvenilircilik-gettier-problemine-cozum-bulabilmis-midir-zeynep-vuslat-yekdaneh/
Berk Celayir- Nozick’in “Doğruluk Takibi” Teorisi Gettier Problemi’ni Çözebilir Mi?: https://onculanalitikfelsefe.com/nozickin-dogruluk-takibi-teorisi-gettier-problemini-cozebilir-mi-berk-celayir/
David Papineau- Bilgi İlkeldir: https://onculanalitikfelsefe.com/bilgi-ilkeldir-david-papineau/
Taner Beyter- Natüralizm ve Doğallaştırılmış Epistemoloji: https://onculanalitikfelsefe.com/naturalizm-ve-dogallastirilmis-epistemoloji-taner-beyter/
Taner Beyter – Epistemoloji ve Gerekçelendirme Sorunu: https://onculanalitikfelsefe.com/taner-beyter-epistemoloji-ve-gerekcelendirme-sorunu/
Vedat Çelebi – Gettier Durumlarında İçselci ve Dışsalcı Gerekçelendirmenin Yeterliliğinin Değerlendirilmesi : https://onculanalitikfelsefe.com/gettier-durumlarinda-icselci-ve-dissalci-gerekcelendirmenin-yeterliliginin-degerlendirilmesi-vedat-celebi/
Taner Beyter- Epistemik Gerekçelendirmeye Yönelik İki Çözüm ve Mehdiyev’in Önerisi: https://onculanalitikfelsefe.com/epistemik-gerekcelendirmeye-yonelik-iki-cozum-ve-mehdiyevin-onerisi-taner-beyter/
Hasan Yücel Başdemir- Çağdaş Epistemolojide Bilginin Tanımı Sorunu: https://onculanalitikfelsefe.com/hasan-yucel-basdemir-cagdas-epistemolojide-bilginin-tanimi-sorunu/