Dini İnançlar İçin Epistemik Eşitliğin İmkânı: Parite Argümanı – Musa Yanık

//
1621 Okunma
Okunma süresi: 10 Dakika

Tanrı’ya olan inancın/inançsızlığın epistemik imkânı aynı şekilde mümkün müdür? Bu inanç veya inançsızlığın epistemik imkânı birbirine eşit midir? Dini epistemoloji içerisinde epistemik eşitliğin imkânı üzerinde duran bu argüman, reformcu epistemoloji[1] taraftarları tarafından dini inançlarla algısal inançlar arasındaki eşitliğin imkânı gibi özel bir anlamda kullanıldığı gibi, daha genel olarak dini inançlarla dini olmayan diğer bütün inançlar arasındaki epistemik imkân üzerine de odaklanmaktadır.[2]

Dini inançlarla ilgili olarak delilci (evidentialist) itirazın doğası hakkında net olmanın en büyük faydalarından biri, bu itirazın ne kadar katı olduğunu vurgulamasıdır. Bilindiği gibi delilci itiraz, özellikle din felsefesi içerisinde Tanrı’nın varlığı gibi temel sorunlara, delillerin durumuna göre bakma olarak anlaşılabilir.[3] Ya da Plantinga’nın tabiriyle; “dini inancın onu destekleyen veya haklı çıkaran argümanlar olduğu takdirde rasyonel olarak kabul görülebileceğini savunan bir iddia”[4] diyebiliriz. Reformcu epistemoloji taraftarları, buradaki katı itirazı, kendi yararlarına kullanabilmektedir. Nitekim reformcu epistemologlar, delilci itirazın öne sürdüğü pozitif epistemik statüye ilişkin böyle bir gerekliliğin, epistemik olarak eksik olduğu için inançlarımızın büyük bir bölümünü dışlayacağına işaret etmişlerdir. Bu argüman için kullanılan en standart örnek, algı örneğidir, çünkü dünya hakkında çok fazla şey biliyorsak, o zaman biraz algısal bilgiye sahip olmamız gerekmektedir. Açıkçası algısal bilginin, delilci tez karşısında nasıl bir performans sergilediği önemli bir husustur. Standart algısal inançlarımızla ilgili olarak, mevcut olan inanç düzeyini desteklemek için, yeterli derecede güvenilir kanıt sunabilmemiz mümkün müdür?

Burada dini vaka ile algısal vaka arasındaki bağlantıyı daha doğru anlayabilmek için, genel olarak algısal inanca şüpheyle yaklaşan birini, yani dış dünyanın ontolojik bilgisine şüpheyle yaklaşan birini ele alalım. Böyle bir durumda şüpheciyi nasıl ikna edebiliriz? Şüphesiz burada dini vakada olduğu gibi, algı yoluyla kazanılan ampirik gerekçelerden alıntı yapmak, soruya yanıt vermekten öte, başka bazı problemleri ve soruları da ortaya çıkaracaktır. Nitekim bu delil, yalnızca şeylerin nasıl göründüğüne dair inançlarımızı değil, söz konusu inançların gerçek algısal inançlarımız olması koşuluyla amacına uygundur ve ayrıca onlar; gerçek algısal inançlarımız oldukları varsayıldıkları sürece de, söz konusu ontoloji uygun bir şekilde ele alınmaktadır. Öte yandan buradaki gerekliliği aşmanın tek yolu, algısal inançlarımızın ya a priori ya da sarsılmaz bir destek sunmasından geçmektedir. Bu açıdan bakıldığında, dini inanç durumunda delilci pozisyona izin vermek, mantıksal eşitlik yoluyla algısal inanca ilişkin olarak radikal şüpheciliğe de izin veriyor gibi görünecektir. Ancak herhangi bir şeyin bilgisine sahipsek, o zaman biraz algısal bilgiye sahip olmamız gerekeceği için, delilci gerekliliğin kendisi hakkında da şüpheci olmak için gerekçelerimiz olacaktır.

İşte reformcu epistemologlar, dini inanç ve algısal inanç arasındaki bu paralelliği kullanarak, algısal inanca verilen aynı türden güvenli temelin, dini inanç için de geçerli olduğunu savunmuşlar ve bunu uygun bir şekilde de kullanmışlardır. Bu akıl yürütme şekli W. Alston tarafından karakterize edilmiş ve diğer birçok reformcu epistemolog tarafından “parite (eşitlik) argümanı” olarak kullanılmıştır. Alston’a göre böyle bir argümanın amacı “Hristiyan Pratiği” olarak adlandırılan şeyi göstermektir:

Bu argüman temelde “Algısal Pratik” ile aynı epistemik statüye sahiptir ve ikincisini (algısal) uygun gören herkesin, ilkine (dini) itiraz etmesi uygun değildir. Dini deneyim, duyu deneyiminin fiziksel dünya hakkındaki inançlarımızın temelini oluşturduğu şekilde dini inanç için de temeldir. Nitekim her iki durumda da, deneyim temelinde konu (Tanrı, fiziksel çevre) hakkında belirli inançlar oluştururuz.[5]

Reformcu epistemologlar, dinsel ve algısal inançlar arasında iki bağlantı üzerinde yoğunlaşma eğilimindedir. Yukarıda belirttiğimiz ilk bağlantıya göre hem dini hem de algısal inançlarımız, delilciliğe dayalı şüpheci bir argümana dönüşme eğilimi taşımaktadır. Bu durumda algısal inancı meşru olarak kabul edersek, bir kişinin dini inancını da en azından ilk bakışta (prima facie) meşru olarak kabul etmekle yükümlü oluruz.[6] Açıkçası algısal inançlar söz konusu olduğunda, delilciliğin bu inançlara uygulanamazlığı gibi bir itiraz dile getirilirse, o zaman bu düşüncenin sadece dini inançlarla ilgili bir rol oynadığı varsayılır ki, bu durumda bu düşünce problemli olur. Bu, parite argümanının “negatif” unsurudur, çünkü sadece dini inancın epistemik açıdan algısal inançtan daha düşük bir pozisyonda olmadığını göstermek için, ilk bakışta (prima facie) uygun gerekçelerimiz olduğunu da ortaya koymaktadır.[7] İkinci bağlantı, konuyla ilgili olmasından dolayı daha olumlu ya da pozitif bir yapıdadır. Algısal deneyimin doğası ile dinsel deneyimin doğası arasındaki benzerlikler, algısal durumda genellikle dini vakaya da uygulanan delilciliğe karşıt bir epistemolojiye izin veriyor gibi görünmektedir. Nitekim Laurence Bonjour’un da belirttiği gibi, sıradan algısal inançlar, belirli algısal deneyimler sonucunda “kendiliğinden” ortaya çıkma eğilimindedir ve aynı şey, belirli dini deneyimlere yanıt olarak belirli dini inançların nasıl ortaya çıktığı konusunda da söylenebilmektedir.[8] İşte dinsel ve algısal inanç arasındaki bu pozitif analojiyi kullanarak, Alston ve Plantinga gibi reformcu epistemologlar, algısal durumda uygulanan türden delilci olmayan epistemolojik modelin, dini durumda da uygun olması gerektiğini savunmuşlardır. Bununla birlikte, Alston ile ilgili olarak belirttiğimiz noktadan farklı olarak, bazı reformcu epistemologlar, parite argümanının bu “olumlu” unsurundan nelerin çıkarılabileceğine dair farklı anlayışlara da sahiptir. Öte yandan bu noktada, hem Alston hem de Plantinga’dan reformcu epistemologlar olarak bahsetmenin yaygın bir uygulama olmasına rağmen, bu yazarların her ikisinin de bu sınıflandırmayı reddettiği notunu da düşmüş olalım.

Laurence BonJour (1943-….)

Özellikle algısal inanca ilişkin olarak delilciliğin başarısızlığı, algısal bilgiyi kişinin inançları ile bu inançların izlemesi beklenen fiziksel çevre arasında uygun ve güvenilir bir ilişki açısından karakterize eden dışsalcı bir epistemoloji biçimine duyulan ihtiyaca da işaret eder. Böyle bir açıklama şu anlamda dışsaldır: algısal inançları epistemik olarak destekleyenlerin, delilciliğin gerektirdiği şekilde bu tür bir inancı destekleyen gerekçeleri yansıtıcı bir şekilde açıklaması gerekmemektedir. Algısal inanca bu tür bir yaklaşım, kendisini Thomas Reid’in yazılarının belirli bir yorumundan alır ve aslında algısal inancın, delillerin yokluğunda bir tür varsayımsal epistemik desteğe sahip olduğunu da gösterir.[9] Açıkçası burada söz konusu inanç oluşturma mekanizmaları güvenilirdir ve bir kişinin algısal inancı, kişi bu inancı desteklemek için yeterli delile dayalı gerekçeler ortaya koyamadığında bile pozitif epistemik statüye sahip olabilmektedir.

Bu açından bakıldığında dışsalcı bir epistemoloji, dini inanca da eşit ölçüde uygulanabilir olmalıdır. Söz konusu inanç oluşturma mekanizmaları, (nasıl tanımlarsak tanımlayalım) uygun şekilde güvenilir olduğu ve bu mekanizmaların yeterince uygun çalışmadığını ima edecek veya hesaba katılması gereken karşıt deliller olmadığı sürece, bu tür inançlar da pozitif bir epistemik statüye sahip olur. Elbette, söz konusu dini inancı paylaşmayan herkes, tıpkı bu tür inançların öngördüğü ontolojiye şüpheyle yaklaşanlar gibi, inanç oluşturma mekanizmalarının varsayılan güvenilirliği sağlaması konusuna da şüpheyle yaklaşacaklardır. Algısal inancın, uygun şekilde gerçekten güvenilir olduğu sürece bize bilgi verdiğini söylemek, diyelim ki burada önceden varsayılan ontolojiyi kabul etmeyen birisini, yani radikal şüpheci olan birini ikna etmeyecektir. Bununla birlikte böyle bir manevra, algısal bilginin en azından koşullu olarak mümkün olduğu iddiasını destekleyecektir; çünkü belirli koşullar gerçekten elde edilirse, böyle bir sonucun ortaya çıkması, hemen hemen imkân dahilindedir. Benzer şekilde, dini inanca sahip bir kişi, dini inanç hakkındaki delilciliğe dayalı bir şüpheciliğe, belirli olgusal koşullar elde edildiği sürece, dini bilginin gerçekten de mümkün olduğunu savunarak yanıt verebilecektir.

Aslında burada dini inancın, ontolojiden epistemolojiye geçiş yaptığı ayırt edici bir özelliği de bulunmaktadır. Nitekim bir kişinin dini inançlarının yeterli derecede pozitif epistemik statüye sahip olmasının, dini inancın bağlı olduğu türden ontolojinin gerçekten var olup olmadığına dair metafizik sorusundan, mümkün olup olmadığına dair epistemolojik soruya dönüştüğüne tanıklık etmekteyiz. Elbette metafizik soruya verilecek olumsuz bir yanıt, epistemolojik durumda olumlu bir yanıt olasılığına halel getirecek olsa da, böylesine olumsuz bir metafizik sonucun yokluğunda bile epistemolojik soru yine de gündemde kalacaktır. Sonuç olarak bakıldığında ise, ilgili olumsuz metafizik argümanı sunma yükü, dini inanç hakkındaki şüpheciye geri dönecektir. Dahası, söz konusu epistemolojik model, algısal inanç durumunda bağımsız olarak makul olduğundan ve algısal ve dini durum arasında ilgili benzerlikler bulunduğundan, dini inanca sahip bir kişinin şüpheciye karşı önemli bir cevabı olacağı da çok açıktır. Görüldüğü gibi algısal inancın meşru bir şekilde kabulü, delilciliğe dayalı bir şüpheciliğin ortaya çıkardığı itirazdan, akıl yürütme eşitliği ile kurtarılmış olur.

Referanslar

  • [1] Reformcu epistemoloji ile ilgili olarak bkz: Alvin Plantinga, “Reason and Belief in God” Alvin Plantinga and Nicholas Wolterstorff (ed.) Faith and Rationality, (Notre Dame: University of Notre Dame Press, 1991.), John D. Laing, Plantinga’s “Reformed Epistemology, Evidentialism, and Evangelical Apologetics”, Gloabal Journal of Classical Theology,  Houston: Texas, 2011, Kelly James Clark, “The Reformed Epistemological Method” in Five Views on Apologetics (ed.) Steven B. Cowan (Grand Rapids: Zondervan, 2000), https://iep.utm.edu/ “Reformed Epistemology” makalesi, (Erişim: 14.08. 2020), https://onculanalitikfelsefe.com/reformcu-epistemoloji-ve-tanri-inanci/ (Erişim: 14.08.2020).
  • [2] Nebi Mehdiyev, Dini Epistemolojiye Giriş: Tanrı İnancının Rasyonelliği, İsam Yayınları, İstanbul 2014, s. 21.
  • [3] Musa Yanık, “Dini Epistemoloji: Alvin Plantinga Örneği”, OMÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun 2019, s. 2.
  • [4] Alvin Plantinga, Warranted Christian Belief, Oxford University Press, New York, 2000, s. 82.
  • [5] W. P. Alston, “Religious Experience and Religious Belief”, Nous 16: 3-12, 1982, s. 12; W. P. Alston, “Is Religious Belief Rational?” in The Life of Religion, (Ed.) S. M. Harrison and R. C. Taylor, University Press of America, Lanham, Maryland, 1986, s. 2
  • [6] Duncan Pritchard, “Reforming Reformed Epistemology”, International Philosophical Quarterly 43, 2003, s. 186.
  • [7] Bilindiği gibi Plantinga’nın bu bağlamda öne sürdüğü bir başka “negatif” iddia, klasik temelciliğin kendi kendini çürüttüğüdür. Plantinga, “Reason and Belief in God” s. 53
  • [8] L. Bonjour, The Structure of Empirical Knowledge, Harvard University Press, Cambridge, 1985, s. 17.
  • [9] Nicholas Wolterstorff, Thomas Reid and the Story of Epistemology, Cambridge University Press, New York 2001, s. 55.

Kaynakça

  • Alvin Plantinga, “Reason and Belief in God” Alvin Plantinga and Nicholas Wolterstorff (ed.) Faith and Rationality, University of Notre Dame Press, Notre Dame 1991.
  • Alvin Plantinga, Warranted Christian Belief, Oxford University Press, New York, 2000.
  • Nebi Mehdiyev, Dini Epistemolojiye Giriş: Tanrı İnancının Rasyonelliği, İsam Yayınları, İstanbul 2014.
  • Musa Yanık, “Dini Epistemoloji: Alvin Plantinga Örneği”, OMÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun 2019.
  • L. Bonjour, The Structure of Empirical Knowledge, Harvard University Press, Cambridge, 1985.
  • Duncan Pritchard, “Reforming Reformed Epistemology”, International Philosophical Quarterly 43, 2003.
  • W. P. Alston, “Religious Experience and Religious Belief”, Nous 16: 3-12, 1982.
  • W. P. Alston, “Is Religious Belief Rational?” in The Life of Religion, (Ed.) S. M. Harrison and R. C. Taylor, University Press of America, Lanham, Maryland, 1986.
  • Nicholas Wolterstorff, Thomas Reid and the Story of Epistemology, Cambridge University Press, New York 2001.

Bağlantılı Diğer Yazılar

Din Felsefesine Giriş: Felsefe, Tanrı’nın Varlığına Dair Ne Söyleyebilir? – Taner Beyter
Türkçede Analitik Din Felsefesi Çalışmaları – Musa Yanık
Dini Epistemoloji – Kelly James Clark (Internet Encyclopedia of Philosophy)
Dini Epistemoloji: Alvin Plantinga Örneği – Musa Yanık
Reformcu Epistemoloji ve Tanrı İnancı – Taner Beyter
Reformcu Epistemoloji ve Temel İnançlar – Taner Beyter
Doğal Teoloji ve Doğal Din – Andrew Chignell & Derk Pereboom (Stanford Encyclopedia of Philosophy)
Bilim ve Din: Epistemik Bir Bakış – Nebi Mehdiyev

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

Önceki Gönderi

Toprağın Sözü – Mark Vernon

Sonraki Gönderi

Post-empirik Bilim Tehlikeli Bir İkiliktir – Jim Baggott

En Güncel Haberler Analitik Felsefe:Tümü