Pek çok önemli çağdaş meselede, tam olarak neye inanılacağını bilmek giderek zorlaşmaktadır. Bu durum siyaset, ahlak, din, tıp ve bilimle ilgili veya onların kesişimindeki konularda da görülmektedir. Bu konular hakkındaki bilgiler neredeyse sonsuzdur. Bu durum, konuyu farklı ve çelişkili yerlere çekerek onun anlaşılmasını epey zorlaştırıyor.
Söz konusu ilgili alanlardaki “uzmanlara güvenerek” bu problemin üstesinden gelebileceğimizi düşünebiliriz. Ne yazık ki, benzer bir problem genellikle uzmanlık düzeyinde tekrar kendini gösterir. Varsayılan uzmanlar çoğalıyor. Kabul gören uzmanların sayısı giderek artmaktadır ve onlar birbirleriyle hem fikir değildir. Peki o halde, hangi uzmanlara güveneceğiz?
Bir konuda başkasından yardım alamadığımız durumda, iki muhtemel cevaptan birinin çekiciliğine kapılabiliriz. Bunlardan ilki şüpheciliktir. Pek güven vermeyen epistemik manzarayı kendi başımıza dolaşmak yerine, bunu yapmaktansa problemler hakkındaki yargılarımızı askıya alabiliriz.
Bu türden bir şüpheciliğin epey yaygınlaştığına dair elimizde bazı kanıtlar var. Yakın zamandaki habere göre,
Amerikalıların %47’si karşılaştıkları bilgilerin doğru olup olmadığını bilmenin zor olduğuna, yalnızca %31’i ise bunun kolay olduğuna inanıyor. Amerikalıların yaklaşık %60’ı aynı gerçekler hakkında farklı kaynaklardan düzenli olarak birbiriyle çelişen haberlere denk geldiklerini söylüyor.
Birinin söylediği gibi:
Taraflı o kadar çok bilgi mevcut ki, hiç kimse hiçbir şeye inanmıyor. Ortada çok şey var ve neye inanacağınızı bilmiyorsunuz, yani sanki aslında ortada hiçbir şey yokmuş gibi.
Epistemik krizimize dair farklı bir tepki ters yönde ilerliyor. Epey hacimli ve kafa karıştırıcı argümanlar ile verileri değerlendirmeye çalışmanın zorluğuyla karşı karşıya kaldığımız zaman, zaten bize halihazırda inandığımız veya inanmak istediğimizi şeyler ile uyum şeyler söyleyen kaynaklara daha çok dikkat kesilip, hem fikir olmadığımız sesleri kısmayı seçebiliriz. Yani, bir yazarın bir tür “kabile epistemolojisi” olarak tanımladığı şeyi benimseyebiliriz:
Bilgi, ortaklaşa paylaşılan kanıt standartlarına uygunluk veya paydaş bir dünya görüşüne uygunluk temelinde değil, kabilenin değerlerini ve hedeflerini destekleyip desteklemediğine, kabile liderleri tarafından onaylanıp onaylanmadığına göre değerlendirilir. “Bizim için iyi” ve “bizim için doğru” aynı anda beraberce bulanıklaşmaya başlar.
Mevcut epistemik manzarayı müzakere etme yolları olarak şüphecilik ve kabilecilik, hem epistemik hem de demokratik olarak arzulanan/istenildik çoğu şeyi terk eder. Bu sebeple alternatif bir yaklaşımın küçük bir taslağını sunmak istiyorum. Şüpheciliğin aksine bu taslak, daha güçsüz bir yol sunmaz ve Kabilecilik gibi epistemik bir kestirme yola da çıkmaz.
Probleme karşı cevap, bir çift tamamlayıcı entelektüel erdem ile elde edilebilir: entelektüel tevazu ve entelektüel ısrar. Entelektüel tevazu, kişinin entelektüel sınırlamalarına, zayıflıklarına ve hatalarına karşı uyanık olma ve onları “sahiplenme” meselesidir. Sokrates gibi, entelektüel açıdan mütevazı kişiler bilmediklerinin farkındadır ve bilmedikleribir durumda bilgili gibi davranmazlar. Entelektüel ısrar ise engeller veya zorluklar karşısında bir inanca tutunmaya devam etmeyi veya sorgulamaya devam etmeyi içerir. Israrla sormaya devam kişi hemen pes etmez; epistemik hedeflerine ulaşmak için mücadele etmeye ve savaşmaya isteklidir.
Erdemler olarak düşünme eğiliminde olduğumuz diğer karakter özelliklerinde olduğu gibi, entelektüel mütevazılık ya da entelektüel ısrar ile ileriye gitmek (ölçüsüzlük) veya yeterince ileriye gitmemek (eksiklik) mümkündür. Mesela, entelektüel açıdan kibirli kişiler entelektüel mütevazılıktan yoksundurlar, halbuki entelektüel sınırlarını abartan kişiler kendini değersiz gören veya hakir kişilerdir. Benzer şekilde, entelektüel olarak tembel insanlar entelektüel ısrarcılık konusunda yetersiz olma eğilimindeyken, bir araştırmayı ne zaman bırakacaklarını veya izleyecekleri yolu ne zaman değiştireceklerini bilmeyenler aşırı derecede ısrarcıdır.
Bu kategoriler, yukarıda bahsedilen türden şüphecilik ve kabilecilik hakkında düşünmek için epey kullanışlıdır. Şüphecilik ölçüsüz bir entelektüel mütevazılığı kötülüğe kullanmaktır: henüz erkenken, kişinin gerçeğe doğru kayda değer bir ilerleme kaydetmekten aciz olduğu sonucuna varmayı içerir. Ayrıca entelektüel ısrar noksanlığını kötüye kullanır çünkü birinin bir konuda, olması gerekenden çok daha erken vazgeçmesini içerir. Kabilecilik ise tam aksine, entelektüel mütevazılık noksanlığını ve ölçüsüz entelektüel ısrarı kötüye kullanır. Kabileciler entelektüel mütevazılılıktan yoksundurlar çünkü onlar, saçma bir şekilde kendileriyle aynı fikirde olmayan insanlardan öğrenecek hiçbir şeyleri olmadığını varsayarlar. Onlar artık, söz konusu inançlar kanıtlarla veya sahip olmaları gereken kanıtlarla desteklenmediğinde dahi inançlarına bağlı kalmaya devam ettikleri için aşırıcı/ölçüsüz entelektüel ısrarcıdırlar.
Benim teklifim şu ki, bilgi manzarasını bu boyutların her ikisinde de “ortalamaya bulan”, yani hem entelektüel mütevazılık hem de entelektüel ısrarı içerecek şekilde tartışmaya açmaya çalışmamızdır. Kendimize karşı dürüst olmalı ve entelektüel sınırlamalarımızı ve zayıf noktalarımızı görmezden gelmemeliyiz. Aynı zamanda, söz konu bu yanılma payının, entelektüel tembellik veya umutsuzluk için bir başlangıç noktası olmasına da izin vermemeliyiz. Bir gözümüzü entelektüel sınırlarımıza, diğerini ise gerçeğe ulaşmaya sımsıkı sabitlenmişken, ısrarcı olmalıyız.
Peki bu tam olarak nasıl bir şeydir? Cevap, kişinin, nasıl bir pozisyonu olduğuna, kanıtının niceliği ve kalitesine, arka plan bilgisine, entelektüel güçlerinin ve sınırlamalarının neler olduğuna ve buna benzer şeylere bağlı olarak bir dereceye kadar kişiden kişiye değişecektir. Erdemler bu şekilde daima bir duruma bağlıdır.
Ama onun içermediği ve benzemediği bir şey, vazgeçmek ya da bırakıp kaçmaktır (şüphecilik). Bu, meydan okumayı epey külfetli ve çıtayı çok yüksek görmek anlamına gelir. Bu, zorluğun üstesinden gelmenin kolay olduğu; yani yalnızca taraf seçerek veya kendini bir “epistemik baloncuğa” (kabilecilik) sarmalayarak problem ile başa çıkılabileceğini iddia etmek gibi görünmüyor.
Bunun aksine mütevazı ısrar, epistemik manzaranın riskli olduğunu, tuzaklar ve çıkmazlarla dolu olduğunu kabul etmeyi içerir. Kendi bilişsel yanılabilirliğimiz, sınırlamalarımız ve erdemli olmayan epistemik alışkanlıklarımıza dair daha dürüst, titiz ve dikkatli olmayı içerir. Ayrıca, düşünceleri nasıl sorguladığımızı, başkalarını nasıl dinlediğimizi ve sonuçlara nasıl ulaştığımızı da hesaba katmayı gerektirir.
Bununla birlikte (benim taslağım) aynı zamanda;
- pes etme veya vazgeçme dürtüsüne karşı da dirençli olmayı
- ileri gitmeyi, üzerine kafa yormayı ve epistemik kaynaklarımızı ve yeteneklerimizi olabildiğince akıllıca ve yetkin bir şekilde kullanmayı
da içermektedir.
Elbette tüm bunlar sihirli bir değnek değildir. Bilgi ortamımızın yarattığı epistemik problemlerle mücadele etmek için yapısal, profesyonel, teknolojik ve başkaca önlemler de zorunludur. Yine de günün sonunda, her birimiz, elimizdeki bilgileri nasıl inceleyeceğimiz, onlara nasıl yaklaşacağımıza ve nasıl değerlendireceğimize karar vermeliyiz. En azından şüphecilik veya kabilecilikle kıyaslandığında mütevazı ısrar, epistemik açıdan ve başka türden, çok daha umut vaat edici bir yol gibi görünmektedir.
Josh Dolin, Michael Pace ve Dan Speak’e burada yer alan fikirlerin birçoğu hakkında epey faydalı sohbetleri ve geri bildirimleri için teşekkür ederiz.
Jason Baehr- “Skepticism, Tribalism, and Humble Persistence“, (Erişim Tarihi: 26.12.2020)
Çevirmen: Taner Beyter
Epistemoloji Hakkındaki Diğer İçeriklerimiz
- Epistemoloji, ya da Bilgi Kuramı – Thomas Metcalf
- Gerekçelendirilmiş Doğru İnanç Bilgi midir? – Edmund L. Gettier
- Epistemoloji (Bilgi Felsefesi): Neyi, Ne Kadar, Nasıl Bilebiliriz? – Taner Beyter & Alican Başdemir
- Gettier Problemi ve Bilginin Tanımı – Andrew Chapman
- Türkçede Çağdaş Epistemoloji Kitapları – Taner Beyter
- Türkçe Çağdaş Epistemoloji Sözlüğü – Taner Beyter & Zeynep Vuslat Yekdaneh
- Bilgi İlkeldir – David Papineau
- Kripke’ye Göre A Posteriori Zorunlu Bilgi Nasıl Olanaklıdır? – Zeynep Vuslat Yekdaneh
- Feminist Epistemoloji: Bir Şeyi Bilip Bilemeyeceğimiz, Cinsiyet ile Sınırlandırılmış Olabilir mi? – Taner Beyter
- Feminist Epistemoloji – Marianne Janack (Internet Encyclopedia of Philosophy)
- Kavanozdaki Beyinler (BIV) Argümanı: Hepimiz Kavanozdaki Beyinler Olabilir miyiz? – Taner Beyter
- Epistemik Gerekçelendirmeye Yönelik İki Çözüm ve Mehdiyev’in Önerisi – Taner Beyter
- Gettier Problemi’ne Giriş: Gerekçelendirme Sorunu – Taner Beyter
- Erdem Epistemolojisi: Bilgiye Erdem ile Ulaşmak- Taner Beyter
- Erdem Epistemolojisi “Bilgiye Erdem Yoluyla Ulaşmak Mümkün mü?” – Taner Beyter
- Natüralizm ve Doğallaştırılmış Epistemoloji – Taner Beyter
- Reformcu Epistemoloji ve Tanrı İnancı – Taner Beyter
- Reformcu Epistemoloji ve Temel İnançlar – Taner Beyter
- Epistemoloji ve Gerekçelendirme Sorunu – Taner Beyter
- Bilgi ve Doğruluk – Fatih S.M.Öztürk
- Quine, Doğallaştırılmış Epistemoloji ve Epistemolojinin Normatif Yönü – Fatih S.M.Öztürk
- Carnap, Quine ve Metafizik – Fatih S.M.Öztürk
- G.E. Moore’un Elleri Karşısında Radikal Şüphecilik – Jonathan Birch
- Dış Dünyanın Varlığı Hakkında Şüphecilik – Andrew Chapman
- Şüphecilik, Yanılabilircilik, Anti-şüphecilik – Alex Malpass
- Bilgi Felsefesinde Mutlak Septik Düşünce – Mehmet Mirioğlu
- Güvenilircilik Gettier Problemine Çözüm Bulabilmiş midir? – Zeynep Vuslat Yekdaneh
- Nozick’in “Doğruluk Takibi” Teorisi Gettier Problemi’ni Çözebilir Mi? – Berk Celayir
- Kipsel/Modal Epistemoloji: Zorunlu & Mümkün Bilgi – Bob Fischer
- Plantinga’nın Dini Dışlayıcılık Savunusunun Eleştirisi – Nebi Mehdiyev
- Bilim ve Din: Epistemik Bir Bakış – Nebi Mehdiyev
- Otopoyeziz Teorisi ve Gerçeklik Sorunu – Nebi Mehdiyev
- Bilgi Bağlamsal Değildir – Nebi Mehdiyev
- Schellenberg’in İlahi Gizlilik Problemi’ne Plantinga’nın Dışsalcı Epistemolojisi Bir Yanıt Verebilir mi? – Musa Yanık
- Dini Epistemoloji: Alvin Plantinga Örneği – Musa Yanık
- Dini Epistemoloji (Internet Encyclopedia of Philosophy) – Kelly James Clark
- Vahiy Epistemolojisi İçin Sonsuz Gerileme – Alex Malpass
- Gettier Durumlarında İçselci ve Dışsalcı Gerekçelendirmenin Yeterliliğinin Değerlendirilmesi – Vedat Çelebi
- Çağdaş Epistemolojide Bilginin Tanımı Sorunu – Hasan Yücel Başdemir
- Doğru İnanç Ne Zaman Bilgi Olur? – Richard Foley
- Rasyonelleştirme, İnanç ve Çıkarım – Susanna Siegel
- Neden Felsefeciler Birbirini İkna Edemiyor? – Talha Gülmez
- Carneades – Felsefi Ayrımlardan Şüphe Etmek 1
- Carneades – Felsefi Ayrımlardan Şüphe Etmek 2
- Carneades – Felsefi Ayrımlardan Şüphe Etmek 3
- Carneades – Felsefi Ayrımlardan Şüphe Etmek 4
- Descartes Neden ‘Hissediyorum Öyleyse Varım!’ Demedi? – Recep Sefa Kaya
- Yoksunluk, Yanlış İnanç ve Zaman – Alexander Pruss
- İnsanlar Neden Sanıldığı Kadar Saf Değiller? – Talha Gülmez
- Herkes O Kadar da Cahil Değil: Metabilgi Bilgiden Çok Daha Elzemdir – Neil Levy
- Uzmanlık – Jamie Carlin Watson
- Erdem Epistemolojisi – Nebi Mehdiyev
- Oy Kullanma Hakkı Bilgililerle Sınırlandırılmalı – Jason Brennan
- Demokrasi Halka Karşı: Sosyal Bilim Gözünden Seçmenler ve Siyasetçiler – Talha Gülmez