Hepimiz bir şekilde en azından bir epistemik topluluğun üyesiyizdir. İçinde bulunduğumuz bu epistemik topluluğun manevraları, motivasyonları veya başka türden davranış modelleri ile kendi epistemik yaşantımızda bir dizi pozisyon değişimi olur. Bunun örneklerini holigan bir taraftar topluluğunun mensubu olarak, bir partinin gençlik kolları üyesi olarak, bir şirketin çalışanı olarak veya bazen ise bir ailenin üyesi olarak deneyimlemek mümkün. Dünyaya gözlerimizi açtığımızdan beri, belli bir kültür veya dünya görüşünün üyesi olmanın yanı sıra belli bir epistemik topluluğun da üyesi oluruz.
Bahsettiğim şey, içinde bulunduğumuz epistemik topluluğun deterministik anlamda bir kuklası olduğumuz değil elbette. Sahip olduğumuz belli türden inançlarımızın oluşumunda, sandığımızdan ve bize göründüğünden çok daha etkili bir biçimde içinde bulunduğumuz topluluk ile aramızda güçlü bir nedensel ilişki olduğunu söylemeye çalışıyorum. İnsanlar bazen içinde bulundukları epistemik topluluktan pek tabi kopabilirler, veya bu topluluktaki belli bilgi akış ve inanç kümelerini de eleştirebilir.
Doğrulama (fact checking) Kuruluşları ve Epistemik Kurumlar
Bir siyasi partiye karşı olan epistemik tutumunuzu düşünün. Bu partiye yönelik sahip olduğunuz pozisyon ne kadar toplumdan ve diğer bilenlerden, veya epistemik kurumlardan (okul, sendika, haber kanalı, STK vb.) bağımsız olabilir?
Çağdaş epistemologların bugün çok yoğun bir şekilde çalıştığı gibi bilgi dolaşıma girer, hareket eder, dil ile taşınır, inanç kümeleri ile uyuşur veya çatışır. Goldman’ın da işaret ettiği gibi bireysel epistemoloji birçok açıdan epistemoloji tarihinde oldukça önemli bir aşamayı temsil ediyordu. Ancak nihayetinde o, bireysel olan ile ilişkili iken diğer bilen özneler ile çok ilgilenmiyordu. Artık bilginin, bilen kişiler arasındaki üretimi, dağıtımı, paylaşımı ve tekrar üretimi ile bilginin unsurları olan inanç, gerekçelendirme vb. şeyler ile arasındaki ilişkiye daha çok odaklanıyoruz. Bunu yapıyoruz çünkü, bilginin toplumsal var oluşu çağdaş dünyada tahmin ettiğimizden çok da etkili bir işleve sahip. Birkaç örnek vererek ne demek istediğinizi açmaya çalışalım.
Teyit.org adındaki doğrulama kuruluşu yakın zaman epey dikkat çekici bir çalışma yayınladı. Bu çalışmada yer alan sonuçlardan birine göre sahip olduğumuz siyasi pozisyon ile takip ettiğimiz ve epistemik olarak güvendiğimiz epistemik kurumlar arasında güçlü bir ilişki mevcut. Söz konusu bu çalışmadaki birkaç grafiğe bakalım. (Çalışma epey kapsamlı, konuya ilgili olanların çalışmanın diğer başlıklarını, ayrıntılarını ve diğer sonuçlarını yakından incelemesini tavsiye ederiz.)
Bu grafiklerdeki sonuçlar bilgi ve inançların nasıl bir toplumsal dolaşımı olduğu, hangi kurumlar tarafından desteklendiği veya bastırıldığı, kim tarafından onaylandığı veya mevcut diğer inançlarımız ile ne derece uyuştuğu ile yakından bağlantılıdır. Sosyal epistemoloji de bir yönüyle de tam olarak bunu incelemektedir. Bu yazının başlığında yer soruya verilecek cevaplardan biri tam olarak bu konu ile ilişkilidir.
Epistemik Topluluklar, Epistemik Otoriteler ve Kabile
Bilhassa politik özneler ve kurumlar, sosyal epistemolojinin önemini epey iyi kavramış gibi görünüyor. Bugün Putin’in ABD seçimlerine medya aracılığıyla nasıl etki ettiğini tartışıyoruz, açlık sınırının altında gelirleri olan insanların ekonominin iyi gittiğini söylediğini görüyoruz, belirli türden STK’ların belli türden siyasi görüşleri paylaşan insanların evi haline geldiğini de biliyoruz. Veya, belli partilerin paralı trol ordusuna bu kadar çok yatırım yaptığına yönelik haberleri niçin daha sık görmeye başladık?
Yalnızca seçmen davranışlarını yönlendirmek konusunda değil, paylaştığımız felsefi veya başka türden görüşler de üyesi olduğumuz veya temas ettiğimiz epistemik topluluktan etkilenir.
Kendi deneyimimi aktararak örneklemek istiyorum. Popüler anlamda analitik felsefenin ülkemizde kendini göstermesini ele alalım. (Arda Denkel ile diğer değerli felsefecilerin Felsefe Tartışmaları Dergisi’ni, Reichenbach’ın İstanbul Üniversitesi’ne gelmesi ve ardında onu takip eden öğrenciler yetiştirmesi vb’yi bir kenarda tutup popüler felsefenin bizzat kendisinden söz ediyorum) Konu ile ilgilenen birçok kişinin bildiği gibi yıllar önce, bir kaç Facebook grubunda analitik felsefe ile yeni tanışan veya bir süredir tanışmış olan insanlar birbirleriyle makaleler, blog yazıları ve başka türden içerikler paylaşıyorlardı. Bu epistemik topluluğun online üyeleri birbirilerini kürtaj, ateizm, siyaset felsefesi veya başka türden konularla ilgili kaynak bilgilere yönlendiriyor, ama bunun da ötesinde birbirleri üzerinde bir motivasyon yaratıyordu. Benim de atıl hale gelmeden hemen evvel üyesi olduğum bu Facebook grubu, yalnızca bilgi değil dünya görüşleri ve kanaatlerin paylaşıldığı bir alandı. İşlevini yerine getirmiş olacak ki birçok kişi analitik felsefeye dair gerek akademik gerek ise yayıncılık anlamında belli işlere girişerek hayatına devam etmeyi tercih etti; paylaşılan ortak görüş, kanaat ve inanç ile ilgili beraberce sosyal medya sayfaları açtılar ve sunumlar düzenlediler. Söylemek istediğim şey şu; bu türden eylemler, belli bir epistemik süreç içinde olan epistemik toplulukların davranış modelleri ile yakından ilişkilidir.
Daha farklı bir örnek verelim; eğer sosyalizm, liberalizm veya feminizm gibi bir alana ilginiz varsa sosyal medyada belli isimleri takip etmeye daha istekli olabilirsiniz. Takip ettiğiniz bu isimlerden kaçı sizin mevcut yerleşik inançlarınız ile uyuşan şeyler söyleyen kişilerdir peki? Veya sizinle zıt fikirlere sahip olan insanları mı yoksa hemfikir olduğunuz isimleri mi daha çok takip ettiğinizi hiç düşündünüz mü?
Birçok kişi için feminizm konusunda Zeynep Direk (kendisinin böyle bir iddiası olmasa veya bundan rahatsız olduğunu dile getirdiğini düşünsek bile) epistemik otorite veya kanaat önderi olarak anlaşılabilir. (Açıkçası Türk feministlerin belli bir konudaki fikrini araştırmak istediğimde ben de öncelikle Gülnur-Acar Savran ile Zeynep Direk’in çalışmalarına bakıyorum) Veya Tarihselcilik denilen yaklaşım hakkında bilgi edinmek için Tarihselcileri takip etmenin (bir bilgi kümesine erişmek için bilenleri yani epistemik özneleri takip etmenin) epistemik arka planını düşünelim. Mustafa Öztürk, konu ile ilgilenen birçok genç için epistemik bir otoritedir. (“Otorite” kelimesi olumsuz ve pejoratif anlamda kullanmıyorum) Peki ama burada olan şey tam olarak nedir? Bir konuya dair bilgi edinmek veya bir kanı sahibi olmak için, başka bir bilenin epistemik çıktılarını ve yönlendirmelerini takip ediyoruz gibi duruyor.
Peki bir epistemik otorite nedir ve epistemik otoriteyi nasıl tanırız?
- Önerme-1: “S, T tarafından G alanında doğruluk iddiasıyla bildirilen her önermeyi prensipte tanırsa, o zaman T, S için G alanında epistemik bir otoriteye sahiptir.”
- Önerme-2: “Her insan en azından bir alanda diğer insanlar için epistemik otorite olabilir.”
- Eğer iki önerme de doğruysa; diş doktoru Bahar diş ağrım konusunda, matematik öğretmeni Osman matematik sorularında, lokmacı Ayşe lokma yapımı konusunda ya da Celal Şengör jeoloji konusunda epistemik otorite olarak görülebilir.
İlk bakışta bu şimdilik yeterli bir tanım olarak kabul edilebilir. Şimdi ise epistemik otoriteyi nasıl tanıyacağımıza dair bir kaç ölçüte bakalım:
- kapsamlı özelleşmiş eğitim ve deneyime sahiptirler;
- doğru veya yardımsever bir performans geçmişine sahiptirler;
- yüksek mesleki itibara veya yeterlilik belgelerine sahiptirler;
- yayınlar veya ödüller gibi mesleki başarı emarelere sahiptirler;
- kendi alanları hakkında kolayca ve güvenle konuşabilirler.
Fakat diğer yandan şunu da biliyoruz ki epistemik otoriteler veya uzmanlar her zaman için epistemik güven duyacağımız kişiler değillerdir, çünkü:
- Uzman görüşü bazen değişir,
- Uzmanlar bazen kendi epistemik sınırlarını aşarlar,
- Uzmanlar bazen birbirleriyle fikir ayrılığındadır,
- Uzman otoritesine bazen direniriz,
- Uzmanın bizzat kendisini kim doğru bir şekilde bilgilendirecek?
Burada can alıcı nokta şu ki, insanlar çoğunlukla takip ettikleri epistemik otorite veya kurumların söylemleri ile kendi inançlarının ne kadar uyuştuğuna bakar; doğruluk ile ne kadar uyuştuğuna değil. Fakat bu her zaman olumsuz bir sonuç doğurmak zorunda değildir, belki de X’in Y konusuna dair ifadelerini takip eden bilen özneler, tam olarak yapmaları gereken şeyi yapıyorlardır ve amaçlanan bilgi statüsündeki içeriklere ulaşmaları bu yolla çok daha kolay ve uygundur. Ama diğer yandan konu, en azından demokrasi olduğunda, elimizdeki sonuçların her zaman olumlu olduğunu söylemek için epey iyimser olmak gerekir. Brennan’ın da dediği gibi insanlar çoğunlukla hiç bir şey bilmiyor, bilmediğini umursamıyor ve bir tür kabile üyesi gibi davranarak insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi ilkeleri çiğneyen siyasi eylemleri çok güçlü bir şekilde destekliyor.
Kurumsallaşmış İnanç
Başka bir örnek vermek gerekirse, bir zamanların en güvenilir epistemik kurumlarından biri olan TÜİK’e insanlar neden artık güvenmiyor? Tam olarak ne oldu da insanlar TÜİK’e artık güvenmediğini daha cesurca haykırmaya başladı? İşte bunu ve demin bahsettiğim diğer örnekleri daha iyi anlamak için sosyal epistemolojinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Diğer yandan kimileri için elimizdeki sorunun cevabı bir açıdan oldukça basittir. Hangi epistemik topluluğa daha bağlı iseniz onun dünya görüşü ile daha çok uyuşan bir inanç kümesine sahip olursunuz. Veya mevcut inanç kümenizin şekillenmesinde içinde bulunduğunuz epistemik topluluğun varsayımları ne kadar etkiliyse, sizi yönlendiren daha güçlü bir epistemik varsayıma sahip olacaksınızdır. Kimileri TÜİK’in artık epistemik bir kurumdan ziyade propaganda aygıtı olduğunu söylüyor; diğerleri ise TÜİK’in hala doğruları söylemekten kaçınmayan bir yapıda olduğunu ifade ediyor. İşte bu iki farklı söylem aynı zamanda, iki farklı epistemik topluluğun varsayımlarından çıkan ifadelerdir.
Kurumsallaşan inanç, yani devlet veya toplumun büyük bir kesimi tarafından daha güçlü bir şekilde desteklenen kurumların epistemik çıktıları, bir toplumda yaşayan çoğu birey için daha güçlü bir şekilde desteklenebilir. İdam cezasını düşünün. Sizce idam cezasında dair halk oylaması yapılsa insanların çoğu idam cezası olan ülkelerdeki suç oranları veya başka istatistiklere mi bakar yoksa bu oylamayı hangi kurumların destekleyip hangi epistemik otoritelerin onayladığına mı? Kurumsallaşan bir inancın birinci işlevi, belli bir inancın uygulanmasını sağlamaktır. Yani kurumsallaşmış inancın ilk işlevi tamamıyla işlevsel olmasıdır. Bekir Ağırdır bu durumun, bireyler ile gerçeklik arasındaki ilişkinin bozulması olarak tasvir ediyor. Çünkü önemli olan doğruluk veya gerçeklik ile uygun bir ilişki içinde olmak değil, işlev her ne ise bu işlevini yerine getirmektir.
Diğer yandan bazı epistemologlar bu durumda bilginin öldüğünü veya yalnızca bir işlevselliğe mi indirgendiğini soruyor, ki bu oldukça yerinde bir soru. Bilginin en temel unsurlarından biri olan doğruluk, bilginin toplumsallaşması veya kurumsal inanç/otorite tarafından desteklenmesi esnasında erozyona uğruyor olabilir, hatta çoğunlukla böyle oluyor gibi görünüyor. Benim ilgimi çeken konu da tam olarak bu, eğer bilginin vazgeçilmez unsuru doğruluk ise, dolaşımda olan şeyler doğru olmadıklarına göre tam olarak nedir? Bu soruya cevap vermek için acele etmemize gerekmiyor.
Bir terör örgütü, tam da sosyal epistemologların tasvir ettiği gibi çalışır. Bilgi hiyerarşik bir biçimde yönlendirilerek belli üyelerin erişimine açılır. Bazı bilgiler ise üyelerin erişimine kapalıdır veya bazı bilgi iddiaları ilk karşılaşıldığı andan itibaren yanlış, hatalı ve çarpıtılmış olarak yaftalanır. Bilgi, üyelere belli amaçlar için aktarılır ve diğer üyeler ile paylaşılması emredilir. Bilginin güvenilirliğini desteklemek için başka yollardan birçok progapaganda da eşzamanlı olarak çalışır ve üyenin inanç kümesi canlı tutulmaya çalışılır. Üyenin, gelen bilgiye dair bir şüphe taşımasını engellemek için bilginin örgüt içindeki dolaşımı biçim olarak hiyerarşik sırayı izler ve eldeki inanç kümesi ile uyuşması için de özellikle seçilerek dolaşıma sokulurlar.
Diğer yandan bilgi, terör örgütlerinin yanı sıra komplo teorileri için de benzer bir işlev görür. Bu bilgi, belli online gruplarda sürekli olarak paylaşılır, eldeki verileri destekleyen içerikler seçilir ve daha çok paylaşıma sunulur. Eldeki komployu destekleyen sözde kanıtlar modifiye edilir ve başka varsayımlar ile desteklenir. Fakat biz, dünyanın düz olduğuna inanların, coronayı dış mihrakların bilerek ürettiğine inananların ve aşı karşıtlarının elindeki şeylerin bilgi olmadığını epistemik sezgi ve yetilerimize dayanarak söyleyebiliriz; peki ama o halde bu insanların ellerindeki/zihinlerindeki şeyler tam olarak nedir? Yalnızca bir inanç kümesinin parçası mı?
Sonuç Yerine
İnsanların sözüm ona belli bilgilere dayanarak corona aşısı olmayı reddedip diğer insanların sağlıklarının tehlikeye attığı günlerde yaşıyoruz. İşte tam da bu günlerde sosyal epistemoloji hiç olmadığı kadar popüler ve çağdaş epistemolojideki bir çok tartışma alanını domine ediyor. Eğitim, politika, toplumsal olaylar veya bilginin toplumsal konumu ile ilgili başka alanları daha yakından incelememiz; epistemik yaşantılarımızda daha az kusurlu olmamız ve daha sağlam epistemik inançlara sahip olmamız için oldukça önemli gibi görünüyor. Ayrıca daha doğru veya makul olan etik, politik veya dini yaklaşımı edinmek için de sosyal epistemoloji ile desteklenen bir meta-bilgi yaklaşımına sırtımızı dayamamız oldukça önemlidir. Tüm bunların yanı sıra bireysel yaşamımızda da doğru eylemlerde bulunmak ile doğru bir şekilde bilgilenmiş olmak artık hiç olmadığı kadar iç içe geçmiş gibi görünüyor. Yoğunluğu ve hızı gittikçe artan propaganda ve yönlendirilmiş yanlış içerik yağmuruna karşı kendimizi korumak epistemik ve entelektüel bir sorumluluğumuz. Bu sorumluluğun bir parçası ise sosyal epistemolojiye kulak vermek ile alakalı.
Öyle görülüyor ki bu tartışmaların bir çok anlamda epistemik gerekçelendirme yolları ve biçimleri ile de ilişkisi var. Gerekçelendirme unsuruna daha yakından bakmalıyız. Belki de çözüm olarak ya doğru inançlarımızı gerekçelendirmekten vazgeçmeli ya gerekçelendirmeyi toplumsal süreçler ile ilişkilendirerek tekrar tanımlamalı ya da birçok sosyal epistemologun iddia ettiği gibi belli epistemik erdem ve yetiler ile gerekçelendirmeyi beraber ele almalıyız.
“S, P’yi bilir ancak ve ancak … ” biçiminde önermeler kurmanın hala epistemik bir önemi var. Ancak artık söz konusu S’nin hangi kimlikte, hangi dini inançta, hangi cinsiyette, hangi sınıfta, hangi toplumsal pozisyonda olduğunu da işin içine katmamız gerekiyor. Sosyal epistemologların (hatta bazı feminist epistemologların) bir kısmı da tam olarak bunu yapıyor. Öyle görülüyor ki bilgi dediğimiz şey, toplumsal, tarihsel ve politik süreçlerden bağımsız değil ve bunu konuda daha konuşacak çok şey var. Epistemik alışkanlarımızın oluşma sürecini daha dikkatli bir şekilde tahlil etmemiz gerekiyor. Ve bilginin içindeki doğruluk unsurunun daha fazla erozyona uğramasının hem demokratik hem de epistemolojik olumsuz sonuçları ile baş etmek için daha fazla çözüm üretmeliyiz.
Bu içerik, Hevesli Bilim Akademisi Derneği ile beraber 2020 yılının Aralık ayında düzenlediğimiz “Çağdaş Epistemolojiye Giriş” atölyesinin son oturumu için hazırladığım taslakların bir toplamıdır.
Epistemoloji Hakkındaki Diğer İçeriklerimiz
- Epistemoloji, ya da Bilgi Kuramı – Thomas Metcalf
- Gerekçelendirilmiş Doğru İnanç Bilgi midir? – Edmund L. Gettier
- Epistemoloji (Bilgi Felsefesi): Neyi, Ne Kadar, Nasıl Bilebiliriz? – Taner Beyter & Alican Başdemir
- Gettier Problemi ve Bilginin Tanımı – Andrew Chapman
- Türkçede Çağdaş Epistemoloji Kitapları – Taner Beyter
- Türkçe Çağdaş Epistemoloji Sözlüğü – Taner Beyter & Zeynep Vuslat Yekdaneh
- Bilgi İlkeldir – David Papineau
- Kripke’ye Göre A Posteriori Zorunlu Bilgi Nasıl Olanaklıdır? – Zeynep Vuslat Yekdaneh
- Feminist Epistemoloji: Bir Şeyi Bilip Bilemeyeceğimiz, Cinsiyet ile Sınırlandırılmış Olabilir mi? – Taner Beyter
- Feminist Epistemoloji – Marianne Janack (Internet Encyclopedia of Philosophy)
- Kavanozdaki Beyinler (BIV) Argümanı: Hepimiz Kavanozdaki Beyinler Olabilir miyiz? – Taner Beyter
- Epistemik Gerekçelendirmeye Yönelik İki Çözüm ve Mehdiyev’in Önerisi – Taner Beyter
- Gettier Problemi’ne Giriş: Gerekçelendirme Sorunu – Taner Beyter
- Erdem Epistemolojisi: Bilgiye Erdem ile Ulaşmak- Taner Beyter
- Erdem Epistemolojisi “Bilgiye Erdem Yoluyla Ulaşmak Mümkün mü?” – Taner Beyter
- Natüralizm ve Doğallaştırılmış Epistemoloji – Taner Beyter
- Reformcu Epistemoloji ve Tanrı İnancı – Taner Beyter
- Reformcu Epistemoloji ve Temel İnançlar – Taner Beyter
- Epistemoloji ve Gerekçelendirme Sorunu – Taner Beyter
- Bilgi ve Doğruluk – Fatih S.M.Öztürk
- Quine, Doğallaştırılmış Epistemoloji ve Epistemolojinin Normatif Yönü – Fatih S.M.Öztürk
- Carnap, Quine ve Metafizik – Fatih S.M.Öztürk
- G.E. Moore’un Elleri Karşısında Radikal Şüphecilik – Jonathan Birch
- Dış Dünyanın Varlığı Hakkında Şüphecilik – Andrew Chapman
- Şüphecilik, Yanılabilircilik, Anti-şüphecilik – Alex Malpass
- Bilgi Felsefesinde Mutlak Septik Düşünce – Mehmet Mirioğlu
- Güvenilircilik Gettier Problemine Çözüm Bulabilmiş midir? – Zeynep Vuslat Yekdaneh
- Nozick’in “Doğruluk Takibi” Teorisi Gettier Problemi’ni Çözebilir Mi? – Berk Celayir
- Kipsel/Modal Epistemoloji: Zorunlu & Mümkün Bilgi – Bob Fischer
- Plantinga’nın Dini Dışlayıcılık Savunusunun Eleştirisi – Nebi Mehdiyev
- Bilim ve Din: Epistemik Bir Bakış – Nebi Mehdiyev
- Otopoyeziz Teorisi ve Gerçeklik Sorunu – Nebi Mehdiyev
- Bilgi Bağlamsal Değildir – Nebi Mehdiyev
- Schellenberg’in İlahi Gizlilik Problemi’ne Plantinga’nın Dışsalcı Epistemolojisi Bir Yanıt Verebilir mi? – Musa Yanık
- Dini Epistemoloji: Alvin Plantinga Örneği – Musa Yanık
- Dini Epistemoloji (Internet Encyclopedia of Philosophy) – Kelly James Clark
- Vahiy Epistemolojisi İçin Sonsuz Gerileme – Alex Malpass
- Gettier Durumlarında İçselci ve Dışsalcı Gerekçelendirmenin Yeterliliğinin Değerlendirilmesi – Vedat Çelebi
- Çağdaş Epistemolojide Bilginin Tanımı Sorunu – Hasan Yücel Başdemir
- Doğru İnanç Ne Zaman Bilgi Olur? – Richard Foley
- Rasyonelleştirme, İnanç ve Çıkarım – Susanna Siegel
- Neden Felsefeciler Birbirini İkna Edemiyor? – Talha Gülmez
- Carneades – Felsefi Ayrımlardan Şüphe Etmek 1
- Carneades – Felsefi Ayrımlardan Şüphe Etmek 2
- Carneades – Felsefi Ayrımlardan Şüphe Etmek 3
- Carneades – Felsefi Ayrımlardan Şüphe Etmek 4
- Descartes Neden ‘Hissediyorum Öyleyse Varım!’ Demedi? – Recep Sefa Kaya
- Yoksunluk, Yanlış İnanç ve Zaman – Alexander Pruss
- İnsanlar Neden Sanıldığı Kadar Saf Değiller? – Talha Gülmez
- Herkes O Kadar da Cahil Değil: Metabilgi Bilgiden Çok Daha Elzemdir – Neil Levy
- Uzmanlık – Jamie Carlin Watson
- Erdem Epistemolojisi – Nebi Mehdiyev
- Oy Kullanma Hakkı Bilgililerle Sınırlandırılmalı – Jason Brennan
- Demokrasi Halka Karşı: Sosyal Bilim Gözünden Seçmenler ve Siyasetçiler – Talha Gülmez
- Şüphecilik, Kabilecilik ve Mütevazı Israr – Jason Baehr
- Bilgi İçin Başkalarına Güvenmek – Emily Sullivan
- Epistokrasi – Talha Gülmez
- Komplo Teorisyeninin Epistemik Çıkmazı – Tommaso Piazza